Veriler Türkiye ve dünyada bacasız fabrika olarak görüşen uyuşturucunun her geçen gün yaygınlaştığını ve bizzat devletlerin işin içinde olduğunu gösteriyor. Kapitalizmin yarattığı sorunlardan biri olan uyuşturucu kullanımı ve bağlantılı organize suçlar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemli boyutlara varmış durumda. Özellikle yeni çete oluşumlarının ve pazar kapışmalarının artması, uyuşturucuyla mücadele yasalarının artık işlemez hale gelmesi ve/veya içerdiklerinin boşaltılması ve mücadele konusunda gerekli düzenlemelerin yetersiz olması bu artışı sürekli hale getiriyor.
BM Uluslararası Uyuşturucu ve Suç Ofisinin (UNODC), 2023 Dünya Uyuşturucu Raporu raporu son 10 yılda uyuşturucu kullanımının yüzde 23 arttığını, 2021’de dünya genelinde 15-64 yaş aralığındaki her 17 kişiden birinin uyuşturucu kullandığını gösteriyor. EGM’nin 2023’te yayınladığı Türkiye Uyuşturucu Raporu’nda da BM raporuyla uyuşan bilgiler yer alıyor: Türkiye’de uyuşturucu madde kullanmaya başlama yaşında, 15-24 yaş döneminin en riskli grup olduğu, bu yaş grubunda uyuşturucuya başlayanların oranının 2020 yılında yüzde 73,6 iken 2021 yılında ise yüzde 73,7’ye çıktığı belirtiliyor. Ülkedeki uyuşturucuya başlama yaşı 2021 yılı için ortalama 21,22 olarak ölçülmüş.
Bunun yanı sıra son veriler 300 bin kişinin bağımlılık nedeniyle kurumlara başvurduğunu gösteriyor. Ancak kurumlara başvurmayanlar da düşünülünce sayının çok daha yüksek olduğu tahmin edilebilir.Birleşmiş Milletler Dünya 2023 Uyuşturucu Raporu’nda Türkiye ile ilgili kısma baktığımızda uyuşturucu üretiminin bir önceki yıla göre büyük miktarlarda arttığı gözüküyor. Rapora göre Türkiye en yaygın 6 uyuşturucudan üçünün en fazla ele geçirildiği ülke. Örneğin Türkiye’de yakalanan metamfetamin 2022 yılında ikiye katlanarak 77,7 ton ile bütün zamanların rekorunu kırdı. Yine bir başka uyuşturucu olan ve 2022 yılında ele geçirilen kokain miktarı 2.3 ton olarak açıklandı ve bu miktar bir önceki yıla göre yüzde 18 daha fazla. Ele geçirilen Captagon tablet oranı bir önceki yıla göre yüzde 10’luk bir artış gösteriyor. Ve liste her uyuşturucu çeşidi için bu şekilde artışlar göstererek devam ediyor. Bunun yanı sıra ulaşılmasının daha kolay olması, daha ucuz olması ve neredeyse her sokak başında satılıyor olması nedeniyle bu uyuturuclar arasında metamfetamin özellikle dikkat çekiyor. Ayrıca bu uyuşturucu nedenli ölümlerin, uyuşturucu kaynaklı toplam ölümler arasında payı da çok yüksek. Örneğin, devletin kendi raporunda (EMG, 2023 Türkiye Uyuşturucu Raporu) 2022 yılında 246 madde bağlantılı ölüm olayının yüzde 56,9’unda, (140) metamfetamine, yüzde 27,2’sinde (67) eroine, yüzde 18,7’sinde (46) ise ecstasye rastlandığı belirtiliyor….
BM raporu önemli bir noktaya daha dikkat çekiyor; çocuklar da dahil olmak üzere uyuşturucu pazarlamak için sosyal medya platformlarının uyuşturucu çeteleri tarafından yaygın kullanıldığına işaret ediyor. Bu da kontrolü daha fazla ortadan kaldırdığı gibi, kolaylıkla kendine pazar yaratabilmesi anlamına geliyor ve riskin boyutlarını büyütüyor.
Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nın il risk analizi 2022 raporunda uyuşturucuda en riskli 10 ilin İzmir, Mersin, İstanbul, Adana, Gaziantep, Samsun, Antalya, Ankara, Yalova ve Bursa olduğu görülüyor.
Kanalizasyon analizine göre 2021’de eroin kullanımında ilk üç sırada Isparta, Denizli ve Edirne, metamfetamin kullanımında ise Aydın, Uşak ve Bursa ilk üçte…
Ekstazi kullanımında ilk sırada Karaman ve üçüncü sırada Konya yer alıyor. Karaman bu uyuşturucunun günlük tüketimiyle Avrupa’nın ilk 29 şehri arasında giriyor. Kokainde ilk sıraları İstanbul, İzmir, Antalya gibi yabancı nüfusun yoğun olduğu ve hareketli turizm faaliyetine sahip olan şehirler yer alıyor. Esrar kullanımında ilk sırada ise Adıyaman yer alıyor.
Bu tablo uyuşturucu kullanım ve dağıtım ağlarının metropollerden çıkarak artık Anadolu’nun pek çok iline yayıldığını hatta buralarda çok yüksek oranlara vardığını gösteriyor. Bu aynı zamanda organize suç çetelerinin ülke genelinde yaygın bir ağa sahip olduğunun ve rahat hareket olanağına sahip olduklarının bir ispatı olarak da okunabilir.
Uyuşturucu oranlarındaki bu artışın birkaç nedeni var: Organize suç çetelerinin sayısının artması, uyuşturucudan elde edilen kârın devasa olması ivmenin yönünü yukarı doğru belirliyor. Bunun yanı sıra devletin organize suç çeteleri ile olan bağlantıları hatta bizzat bu çetelerin başındaki insanların devlet görevlileri olması tehlikenin boyutlarını ve kontrolsüzlüğü de artırıyor. Örneğin, AK Parti Genel Başkanlığı ve TMBB Başkanlığı yapmış olan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın Türkiye’de -hatta Avrupa ve Ortadoğu’da- uyuşturucu trafiğini yönettiği, gemileri ile Kolombiya-Venezuela-Türkiye hattı oluşturarak dağıtım yaptığı gündeme gelmişti. Tabii ki kontra artığı, İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar’ın ve her pis işin altından fırlayan Süleyman Soylu’nun da tam da bu işlerin göbeğinde durduğu basına yansımıştı.
Bu örnekler devletin kilit noktalarını tutanların uyuşturucu çeteleriyle yakın ilişkilerini, hatta bizzat bu organize suç çetelerinin yöneticileri olduğunu göstermesi açısından önemli. Hatta Kürdistan’da devletin bizzat oluşturduğu korucu çetelerinin de bu işin önemli bir parçası olması devletin bir organize suç örgütü olarak konumlandığını gösteren, münferit olmayan örnekler. Devletin en kritik noktalarına kadar uzanan bu ağ, elbetteki uyuşturucu ticaretinin sorunsuzca halledilmesine, uyuşturucu trafiğinin aksamamasına olanak sağlamakta. Bu buz dağının görünen kısmı. İşlerin yürütülmesi için hangi kilit noktalarda hangi kişiler ve makamların bağlanmış olduğu, dönen rüşvet çarkıyla birlikte, torbacı ağları ve bunlarla olan ilişkilerin de detaylı ortaya çıkarılması, devletin kendi eliyle beslediği korucular gibi çetelerin dağıtılması gerek. Ancak köşe başlarının tutulduğu, yasal düzenlemelerin içinin boşaltıldığı ve hukukun yok edildiği bir ülkede bunun olup olamayacağını düşünmek gerekecek!
Şu ana kadar devlet erkanı tarafından Türkiye’nin uyuşturucu konusunda “transit ülke” olduğu tezi savunuluyor, bu konu her zamanki gibi “dış güçlerin oyunu” olarak vurgulanıyordu. Ancak ortaya çıkan veriler, Türkiye’nin bizzat uyuşturucu trafiğini yöneten bir ülke olduğunu su götürmez şekilde ortaya koyuyor. Devletin en kritik noktalarına kadar sirayet etmiş bu durum, özellikle AKP döneminde tarikatlarla daha da ete kemiğe büründü. Böylece bu iş “yerli ve milli” bir kimliğe de büründürülmüş oldu. Çete başkanları devlet kurumlarında cirit atarken, mafya bozuntularıyla basına pozlar verilirken ve uyuşturucu patronları kilit konumlara getirilirken böylece Türkiye uyuşturucu pazarındaki konumunu devlet eliyle güçlendirmiş oldu. Hem de dünya çapında aranan uyuşturucu baronlarının saklandığı, muhafaza edildiği bir konuma geldi.
Uyuşturucu, kâr marjındaki yükseklik nedeniyle kapitalizmin asla vazgeçmeyeceği ögelerin başında geliyor. Zaten insan sağlığı ya da hayatının önemli olmadığı bir sistem için bu şaşırtıcı değil. Aynı zamanda uyuşturucu kitleleri kontrol altında tutmanın da bir aracı görevini görüyor. Çürümüş, düşkünleşmiş bir toplum, kontrolün devletin ve onun kontra kurumlarının eline geçmesine fırsat veriyor. Bu da sermayeye “gül bahçesi” vaadi anlamına geliyor. O nedenle kapitalizmde her ne kadar uyuşturucu ile mücadele birimleri oluşturulsa da bu ya göstermelik kalacak ya da köşe başlarını tutanlar tarafından ekarte edilecektir. Bir pisliği başka bir pisliğin içinde yok etmek mümkün değil. Bu çark iç içe geçmiş ve birbirini döndürüyor.
O nedenle ona karşı mücadele de bu sistemi baştan hedefe alacak biçimde ve onu da alaşağı edecek şekilde yürütülmeli.
Kendimizin ve çocuklarımızın nasıl bir tehlikenin göbeğinde olduğunu, bunun nedenlerini ve devletin bizzat bunun içinde yer tutmuş olduğunu ilk başta bilmek önemli. Bu uyanık olmayı, mücadeleyi nasıl yürütmek gerektiğini de belirleyecek önemli bir nokta.