İnsanlardan örgüt, devrim, ve sosyalizm için “bir şey” yapmasını istemek devrim bilincini gerektirir. Çalışmalarımızın gelişiminde karşımıza çıkan ciddi sorunlardan biri tam da bu noktadadır. İnsanlara örgüt, devrim ve sosyalizm için bir şeyler yapması için görev vermek, onlardan somut bazı katkılar göstermesini istemek yoldaşlarımızın en çok sıkıntısını duydukları konulardan biridir.Etrafında bir sürü insan olduğu halde her işe kendisi koşan ve dolayısıyla da “boğulan” yoldaşlarımız hiç de az değil. Bunun bir sebebi yeni insanlara yeterince güvenmemekse, diğeri iş vermede meşruiyet bilinci eksikliğidir.Ortak bir mekanda, herkesi ilgilendiren bir soruna katkı sunmaları için, oradaki herkese iş verme, ya da gerektiğinde “çıkışma” hakkını kendinde gören yoldaşlarımız, söz konusu bir örgüt işi -örneğin, bildiri dağıtımına ya da gazete satışına çıkmasını, evini toplantı için açmasını istemek vb- olunca pekala “sıkılabiliyor”.İnsanlardan -kendimiz pekala öderken- büyük ya da küçük herhangi bir bedel ödemesini istemekte zorlananlarımız az değil. Hele de, konu insanlardan örgüt faaliyeti için mali destek istemek ya da illegal bir iş olunca bu çok daha belirgin hale gelebiliyor.Bir bağış kampanyası öncesinde: “İnsanlar korkuyorlar”, “zaten insanların parası yok”, “insanlardan para istemeye yüzümüz tutmuyor”, “herkese borçlu mu olacağız”, “ben o insandan para istemem”, “isterim ama ters bir şey söylerse dayanamam”, “etrafımızdaki herkes zaten yoksul, bi de para mı isteyelim” gibi pek çok gerekçe tartışmalarımızın gündemine gelmişti. Ve sanırız bu ifadeler bazı yoldaşlar için çok tanıdıktır. Sattığı gazetenin parasını bile isteyemeyen, “gazetemizi alsınlar da para vermeseler de olur”, diyen geri anlayışlar da yabancımız değildir.Öncelikle söz konusu kavrayışlardaki sorunun ideolojik olduğunu ve bu nedenle üzerine gidilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. İşçi ve emekçilerin örgüt faaliyetine katılması, bize evini açması, mali destek vermesi, gazetemizi alması bir lütuf değil, görevdir. İşçi ve emekçi olmanın, sömürülen, ezilen vb. olmanın gereğidir. Çünkü yürüttüğümüz sadece bize ait olan, sonuçlarından yalnızca kendimizin faydalanacağı herhangi bir düzen içi mülkiyet mücadelesi ya da öylesine bir macera değil, emekçilerin kurtuluş mücadelesidir. Ezilen ve sömürülen tüm emekçilerindir. Bizim bir adım önde olmamızın sebebi sadece “şu anda!” farkında olmamızdır. “Ayrıcalığımız” en önde dövüşme görevidir. Başka bir şey değil!Mücadele amaçlarının doğruluğuna inanmak ve aynı safta olması gereken herkesin bu doğrultuda bir şeyler yapmasını istemek varlık koşulumuzdur. Kendini faşist diktatörlüğün baskı ve zulüm düzeninin karşısında, yeni bir yaşam, yeni bir toplum vaat eden, alternatif değil, bir antitez olarak gören bir anlayış ve eylem başka türlü nasıl olabilir ki? İş verirken de katkı isterken de bizi bu anlayış ve bilinç yönetmelidir. Sorun, bu bakış açısına sahip olmaktır, yoksa somut olarak para ya da yardım miktarında, üç beş kişiyle konuşup konuşmamakta değildir.Dahası, insanlarla ve olaylarla ilişkilenmede temel ölçütümüz düzenin yasaları ya da insanların düzen içi geri bilinçleri değil, iddialarımız ve amaçlarımızı gerçekleştirme kararlılığı olmalıdır.”Kapitalist sömürü düzeninde karşılıksız bir şey yoktur. İnsanlar bize niye destek versin ki?”. “Herhangi bir şey yapmak için önce yetkililerden izin almak gerekir.”, “onlar işkenceci işkence yaparlar, öyleyse dava açmaya, üzerine gitmeye ne gerek var” vs. vb. geri kimi anlayışlar her günkü mücadelemizde değişik biçimlerde karşımıza çıkıyor. Bunlar düzenin bilincidir ve biz öyle düşünmek zorunda değiliz.Görülüyor ki, kimi durumlarda, örgüt, devrim ve sosyalizm, yani ortak davamız için, emekçilere gitmeden önce yoldaşlarımızın kafalarındaki geri ” engeli ” aşmamız gerekiyor. Çünkü, kimi alanlarda, çok somut olarak geride kalan dönemdeki bağış kampanyası kapsamında yapılan tartışmalarda, karşımıza bu tür sorunlar çıktı ve insanlara gidebilmek için önce yoldaşlarımızın gerekçelerini, mazeretlerini aşmamız gerekti ve hala da gerekiyor. Başka türlü ilerlemek mümkün olmuyor çünkü.Gündemdeki sorunlar vesilesiyle yaptığımız tartışma ve hazırlıklar, kitlelerle aramızda geride kalan süreçte oluşan bu kapsamdaki sorunları çözme ve düzeltme amacı da taşımaktadır.Hemen her alanda büyük mali sorunlar yaşadığımız kimse için sır değil. Borç ilişkisi kurduğumuz insanlarla yaşadığımız sorunlar, ödemelerin gecikmesi, kimi zamanlar söz verip de yapamamak, çoğunlukla para arar durumda olmak can sıkıcı ama gerçek sorunlarımız. Kuşkusuz bu tabloyu değiştirmek için çaba gösterilsede hala aşabilmiş değiliz. Fakat kabul etmemiz gerekir ki burada da ciddi bir anlayış ve örgütlenme sorunu yaşıyoruz. Faaliyetin gerektirdiği mali altyapıyı ya da dengeyi sağlayamayınca hep aynı insanlara gidiyor, çözümü borç almakta yada başka yoldaşlara havale etmekte görüyor, genellikle benzer yöntemler kullanıyoruz. Bunlar yanlış, yanlış olduğu kadar çözücü olmayan anlayış ve pratiklerdir.Herhangi bir mali politikası olmayan bir örgütün ya da kurumun “bağımlı” olmadan varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Elbette bu durum kendi bilincini yaratır. En somut pratiği beklemek ve idare etmek şeklinde ortaya çıkar. Soruna köklü çözüm arayışı, ayakları üstünde durma yönelimi zayıftır. Sorunlar altında boğulma duygusu, çaresizlik ve yer yer mızmızlanmak, memnuniyetsizlik ve kırgınlıklar ve haliyle güvensizlik öne çıkan duygulardır.Nasıl çözeriz? Bu soru aynı zamanda bir çözüm anahtarıdır. Eğer buradan başlarsak, arayışımız mutlaka sonuç verecektir. İnsan aklına ve iradesine güvenmek, örgütümüzün ve diğer halkların mücadele deneyimlerinden öğrenmek zorundayız. Her örgütümüzün ve kurumumuzun tartışılıp somutlaştırılmış ve yazılı hale getirilerek somutlanmış bir mali politikası olmalıdır. Bu politikayı oluştururken uygulanabilirlik temel bir kıstastır ve bu nedenle de iyi düşünülmüş olmalıdır. Bu kapsamda bazı noktalara vurgu yapmak gerekirse;Burada önceliği temsil ettiğimiz sınıf ve tabakalarla aramızdaki doğrudan ilişkinin bir biçimi olan düzenli bağış ve aidat ilişkisine vermek gerekir. Bunun için somut isimler belirlemek, insanlara mücadele amaçlarımızı anlatmak ve onları bu kavgaya katılmaya, omuz vermeye çağırmak, onlardan aylıklarının, harçlıklarının ya da zamanlarının bir bölümünü örgüt için ayırmalarını istemek denenmiş ve başarılmış bir pratiktir. Önemli olan alınan miktardan çok kaç kişiye bu amaçla gidildiği ve onlardan nasıl bir somut katkı alındığıdır. İki kişiye gidip yüklü bir miktar almak ya da “bizim gönlümüz sizinle”yi aşmayan bir destek bunu sağlamaz.Fedakarlık, görev, katkı, yardım, destek vb. tanımlar, ilişkilerimizin içeriğini belirleyen kavramlardır. Kuşkusuz ki her yoldaşımız örgütle ilişkilerinde kendini hangi kavramla tarif ettiğine bakmalıdır. ” İçerden ” bakışın belirleyeni “görev”dir, özgürlükten gelen zorunluluktur. ” Dışarıdan ” bakış “destek”çidir. Bu süreçte, “içerden” ya da “dışarıdan”, herkesle ilişkilerimiz yeniden tarif edilmelidir.Herkesin yapabileceği bir şey vardır! Yönlendirici bir devrimci bilinç açıklığı olarak herkese iş vermek için kuşkusuz iş kapasitesinin yükselmesi gerekmektedir. Çünkü, iş kapasitesinin yükseltilmesi sorunu, örgütle kitleler arasındaki ilişkinin geliştirilebilmesinin ön koşullarından biridir. Kitlelerle kurduğumuz ilişkinin düzeyini gösteren ölçütlerden biri de, onların devrimin gelişimi için, hangi tür katkılarda bulunduklarıdır. Olanaklarını, yeri geldi mi sunan taraftarlarımız olduğu gibi, istemeden katkı sunmayan ilişkilerimizin daha çok olduğunu belirtmeliyiz. Kuşkusuz bu bir bilinç sorunudur. İnsanların bilincinde olsun ya da olmasın, devrimin güncel bir sorun olarak görüp görmediğiyle ilgilidir. Demek ki, emekçilerin her türlü katkılarını alabilmek için, onların devrime ve onun gerçekleşebilir olduğuna inandırılmaları gerekiyor. Kimi alanlarda, elbette işler sırasında kişisel kullanım için, söz konusu olduğunda gösterilen girişkenlik, örgüte bağış almada gösterilemeyebiliyor. Vurgulamalıyız ki, “bireysel harçlık” almak geri bir ilişki biçimidir. Kullanılmaya ve yozlaşmaya açıktır. Her şeyden önce apolitiktir. Tarz olarak kullanmayacağımız “harçlık ilişkisi”nin yerine bağış ve aidat sistemi kurmak önceliğimizdir. Bu kişisel değil, devrimin temel ihtiyaçlarına katkı sunmak hedefiyle yürütülecek bir ilişkidir. Devrimin ve sosyalizmin güncel bir sorun olduğu bilicindeki zayıflığın bu türden etkin ve yaygın ilişkiler kurulamamasında önemli payı var. Bunun kendisi bile, insanlara gitme, onları ortak kurtuluşumuz için ikna etmenin önemini göstermeye yeter. Gitmeli, anlatmalı, onları yürüte geldiğimiz mücadelenin somut bir tarafı haline getirmeliyiz. İster aynı safta dövüştüğümüz yoldaşlar olarak, ister olanaklarıyla yardım eden taraftarlarımız isterse düzenli katkı sunan dostlarımız olarak! Örgüte mali olanaklar yaratmak, onun politik faaliyetini güvencelemek, bunun için her bakımdan örgütü büyütmek bütün yoldaşlarımızın önceliğidir.Örgüt yayının dağıtımının iyi örgütlenmesi, paralarının düzenli olarak ilgili kurumlara gönderilmesi, sağlanmalıdır.Büyük bir kavganın yürütücüleriyiz. İddialarımızın büyüklüğü ile bunu gerçekleştirme yönelimimiz arasındaki mesafe daraldığı ölçüde, örgütümüzün de yayılması ve büyümesi de sürecektir.Devrimin özgür Türkiye’sinin yaratılmasını hedefliyoruz.. Neki bunun kolay ve rahat elde edilemeyeceğini canlı pratiğimizde hergün somut olarak görüyoruz. Devrimin zafer için daha büyük dövüşmeyi, daha atak olmayı, daha büyük düşünmeyi ve bedel ödemeyi emrediyor. Bunun için ne gerekiyorsa o yapılacaktır. Bütün yoldaşlar ve taraftarlarımızı, örgüt bilincine ulaşarak, örgütümüze sahip çıkmaya ve onun savaşımına omuz vermeye çağırıyoruz.