43. yıldır iktidarda olan
ve bir çok kez halk isyanlarına tanıklık eden İranda kadınların öncülüğünde
emekçiler kan ve zulüm üzerine oturan ve hiç bir demokratik hakkın var olmadığı
İran İslam Cumhuriyetinde Mahsa Amini isimli genç kadının başörtüsü kurallarına
uymadığı gerekçesiyle ahlak polisleri tarafından karakolda işkence ile
katledilmesinin ardından başlayan isyan dalgası günlerdir devam ediyor.
İşkencenin ardında Mahsa Amini’nin fenalaşarak hastaneye kaldırılmasının
ardından başlayan baş örtüsünü yakma, diktatöre ölüm şiarlarının yükseldiği
sokak eylemleri, İran genelinde onlarca kentte yayıldı. Kadınların öncülüğünde
başlayan eylemlere öğrenciler, işçiler, öğretmenler ve geniş emekçi halk
kesimleri katılıyor. Kuşku yok ki ölümü ve idam edilmeyi hiçe sayan eylemlere
öncülük yapan kadınlar başörtülerini çıkardıkları gibi saç kesme, örtüleri
yakma vb. gibi farklı eylem biçimlerini de pratiğe sürüyorlar.
Bağımsız işçi örgütleri tarafından geçtiğimiz haftadan bu yana ikinci kez grev
çağrısı yapıldı. Bu hafta eylemlerde uygulanan şiddete ve tutuklamalara karşı
öğrenciler, öğretmenler ve üniversite öğretim üyeleri ikinci kez boykot çağrısı
yaptı. Mahsa Amini’nin katledilmesine dönük tepki, Molla rejiminin simgesi olan
başörtüsüne tepkiden on yıllardır İran halkının üzerine karabasan gibi çöken
halk düşmanı zulümle ayakta kalmaya çalışan Molla rejiminin yıkılmasını
hedefleyen bir harekete doğru evirilmektedir.
Ülke genelinde onlarca eyalet ve kente yayılan eylemlerde 75’i kişinin yaşamını
yitirdi yüzlerce insanın yaralandığı ve binlerce insanın gözaltına alındığı
biliniyor. Elbette bu kitlesel direnişlerinin bugünden nereye doğru evirileceği
konusunda kesin bir şey söylemek olanaklı değil ancak İran’da kitlelerin korku
duvarlarını yıkarak yeni bir sürecin kapılarını açtıklarını söylemek abartı
olmaz.
Bugün İran’da gerçekleşen eylem ve gösteriler kuşkusuz ki uzun bir birikimin
üzerinden yükselmektedir. Gerek kadınların gerekse diğer emekçi toplumsal
kesimlerin gerçekleştirdiği eylem ve gösterilerin daha önceki birikiminden güç
aldığı açıktır. 2009’da gerçekleşen ve İran burjuvazinin farklı kanatlarının
çatışması olarak yaşanan “Yeşil Devrim”in ardından İran’daki sosyal ve
toplumsal huzursuzluklar azalmak bir yana artarak devam etti. 2018 yılında
ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerle gerçekleşen eylemleri, 2021 yılında gıda
ve akaryakıt fiyatlarındaki zamlara, yağma ve yolsuzluğa karşı kitlesel gösteri
ve eylemler takip etti. İran’da emekçilerin büyüyen ekonomik ve toplumsal
sorunlara karşı öfke ve tepkisi altta alta artmaya devam etti.
Nitekim İran da dipten gelen dalga Mahsa Amini’nin katledilmenin ardından
birkez daha Mollalar rejimine karşı kadınların öncülüğünde halk isyanına
dönüştü. 43. yıldır İran İslam rejiminden en çok baskı ve zulüm gören,
aşağılanan, özgürlükleri zorla ellerinde alınan ve erkeğin kölesi olarak
yaşamaya zorlanan kadınlar oldu. Haliyle zoraki baş örtüsü dayatmasına karşı
başlayan eylemlere kadınların öncülük etmesi şaşırtıcı değil. Zira eşitlik ve
özgürlükler düşmanı İran İslam Cumhuriyeti’nde kadınlar çok yönlü baskı, şiddet
ve eşitsizlik koşullarında yaşamaktadırlar. Şeriat hükümleri gereği kadınları
on yıllardır kıskaca alan gerici halk düşmanı rejime karşı on yıllardır
kadınların öfke ve tepkisi gün geçtikçe bilenmeye devam ediyor.
Keza 1979’da Şah rejiminin yıkılması için İran Devrimi’ne güç veren kadınlar,
devrimin ardından Mollalar rejimiyle birlikte en ağır yıkımı yaşadılar. Destek
verdikleri devrimle birlikte, neredeyse kendi idam fermanlarını imzaladılar ve
büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Kadınların kazanılmış hakları Humeyni
devrimle birlikte tırpanlandığı gibi kimlikleri ve bedenleri de yok sayıldı.
Geride kalan 43 yıllık dönemin ardından kadınların mücadelesi sonucu
yönetimlerin izlediği politikalarda yer yer esnemeler yaşanmış olmasına rağmen,
özü itibariyle kadınların toplumsal konumunda temelli bir değişiklik olmadı.
Kadınlar İslam rejiminin kurallarına göre, ikinci sınıf insan olarak görülmeye,
toplumsal yaşamın dışında tutulmaya ve en katı dini kurallarla baskılanmaya devam
edildi
Hatırlanacağı üzere faşist rejiminin yıkılmasında ve özgürlüğün yolunun
açılmasında aktif rol oynayan ve 1979 İran Devrimi kitlesel katılım sağlayan
kadınlar, fazla zaman geçmeden Hümeyni dinci rejimi iktidara egemen oldukça,
1980’den itibaren kadınların örtünmesini zorunlu kılındı. Örtünmeyle birlikte
kadınlar kamusal yaşamdan adım adım uzaklaştırıldı. Sonraki yıllarda kadınların
üzerindeki baskıyı kurumsallaştıran “tesettür ve iffetin teşviki yasası”
çıkarıldı. Tüm bunları tamamlayan “Gaşte Erşat” denilen ahlak polisleri ve
Mollalar rejiminin sivil güçleri kadınlar üzerinde terör estirmeye devam etti.
Kurallara uymayan kadınlar her türlü şiddetle (kırbaçlama, tutuklama, kezzap
ile vücudu yakma, cinsel şiddet, idam) ağır bir şekilde cezalandırıldı.
İran İslam rejiminin ideolojik dayanaklarından olan zorunlu örtünme, kadınların
üzerindeki şiddetin en açık ve en görünen biçimi olmakla birlikte, kadınlar
toplumsal ve siyasal yaşamda baskıyı en ağır bir şekilde yaşamaya devam
ettiler/ediyorlar. Örneğin kadınların çalışması eşlerinin iznine bağlı. Pek çok
işkolundan uzaklaştırıldıkları için kadınların işgücüne katılımı %19
oranındadır. Kız çocukları 13 yaşında evlendirilebiliyor. Cezai sorumluluk yaşı
kız çocukları için 9’dur.
Bu baskılar tüm kadınlar için geçerli olmakla birlikte, işçi sınıfı ve emekçi
kesimlerden kadınların doğrudan hedefte olduğunu özel olarak belirtmek gerekir.
Zira dinsel kurumlaşmalarla baştan aşağı çürümüş olan Mollalar rejiminde,
burjuva kadınlar sosyal ve sınıfsal konumlarıyla daha ayrıcalıklı bir konumda
olabiliyorlar.
Bu karanlık tabloya rağmen, İran’da güçlenen ve önceki birikimlerden beslenen
bir kadın hareketi var. Mina Amini’nin katledilmesine karşı büyüyen tepki ve
öfkede bu hareketin etkisinin olduğunu görmek gerekir.
İran Devrimi öncesinde çok eşliliği yasaklayan ve kadınlara boşanma hakkı
tanıyan yasaların çıkartılmasında kadınların mücadelesinin özel bir yeri
bulunmaktaydı.
İran Devrimi ile ağır bir yıkım yaşayan kadınlar, binlerce insanın
katledilmesinin ve yurtdışına çıkmasının ardından ağır baskı koşullarına rağmen
temel talepleri için harekete geçmeye devam ettiler. Sonraki yıllarda,
kadınların çalışma yaşamının dışına itilmesine karşı eylemler
gerçekleştirdiler. 1997 yılında spor müsabakalarından kadınların engellenmesine
karşı kampanya örgütlediler. 2005 yılında kadınların siyasal yaşamın dışına
itilmesine karşı cumhurbaşkanı olabilmesi talebiyle eylemler gerçekleştirdiler.
2000’li yıllarda giyim tarzına müdahale eylemlerin temel gündemi olmakla
birlikte, kadın-erkek ayrımcılığını içeren yasalara karşı “1 milyon imza”
adıyla kampanyalar örgütlediler.
2017 yılında Beyaz Çarşamba Hareketi ise yakın dönemin en etkili ve yaygın
eylem biçimi olarak gerçekleşti. Bir kadının şehrin merkezinde örtüsünü çıkarıp
beyaz bir bayrak sallayarak gerçekleştirdiği sivil itaatsizlik eylemi ülke
çapına yayıldı ve her çarşamba kadınların eylemiyle devam etti. Bu eylemler,
baskı, şiddet ve tutuklama terörüyle karşı karşıya kaldı. BÇH’nin bir parçası
olarak kadınların başörtüsüz bir şekilde sosyal medyada fotoğraflarını
paylaştıkları “Benim gizli özgürlüğüm” (My stealty freedom) eylemleri ise hızlı
bir şekilde yayıldı. Sosyal medyada yapılan tüm kısıtlamalara rağmen,
kadınların en yaygın ve kitlesel tepkilerini örgütledikleri eylemler oldu. Bu
eylemler, “dış güçlerin oyunu” olarak lanse edilmesine, baskı ve devlet terörle
bastırılmak istenmesine rağmen kadınların öfkesi dinmek bilmedi. Kadınlar
geçtiğimiz Temmuz ayında “tesettür ve iffet” gününün yıldönümünde, yine
başörtülerini çıkartarak protesto eylemi gerçekleştirmişlerdi.
Kadınların birikmiş öfke ve tepkisinden, süreklilik kazanan eylemlerden ve Kürt
kadın hareketinin dinamizminden güç alarak başlayan eylem ve gösteriler,
toplumsal huzursuzlukları gün geçtikçe kabaran başta İran işçi sınıfı olmak
üzere emekçi kitlelerin ortak mücadelesine dönüşmüş bulunuyor.
Kuşku yok ki İran da kitle hareketinin devrimci bir önderlikten ve programdan
yoksun olması temel bir olumsuzluk olarak karşımızda duruyor. Örgütlü ve belli
bir somut programa bağlanmış devrimci bir önderliğin yaratılamamış olması İran
da yaşanan kitle hareketlerinin rejimin sivil ve askeri güçlerince kanlı olarak
bastırılıp, ezildiğini ve sil baştan yeniden mücadeleye başlandığını biliyoruz.
Milyonların ayağa kalktığı ve korku duvarının aşıldığı İranda devrimcilerin
önünde, güçlerini toparlayıp öne çıkıp kitle hareketine müdahale edebilmek ve
halk hareketini devrimci iktidar perspektifiyle doğru bir hedefe yönetmek,
sonuç almak için öncü devrim örgütünü yaratma görevi duruyor. Aksi halde önceki
halk direnişleri gibi İran da baş örtüsünü dayatmaya hayır eylemleriyle
başlayan ve geniş kitleleri sokağa çeken özgürlük direnişi de rejimin baskı ve
terörüyle bastırılacaktır.