Salman, iktidarın kurmaya çalıştığı ‘korku imparatorluğu’ karşısında sinmemek gerektiğini hiçbir şeyin saklanan düşünce kadar pis kokmadığını belirterek, şunları vurguladı: “Avaz avaz ses çıkarmanın; haykırmanın zamanıdır. Kavganın zamanıdır. Düşüncelerin açıkça ilan edildiği, muhalefetin özgürce ayağa kalktığı, gürlediği zaman olmalı. Düşüncemizi ensemizin arkasına değil, masanın ortasına koymalıyız.”
Türkiye, toplumsal olarak kritik bir süreçten geçiyor. Bir yandan 31 Mart’taki seçimlerin İstanbul ayağı iptal edilip yeniden seçime gidilirken diğer yandan da PKK Lideri Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit koşullarına karşı Leyla Güven öncülüğünde başlayan direniş devam ediyor. Öcalan’ın avukatları bu süre zarfında iki kez İmralı Adası’na gitti. Buna rağmen açlık ve ölüm oruçları, bugün itibarıyla da sürüyor.
ANF’den Rojda Oğuz, sanatçı İlyas Salman ile bu Türkiye gündemini konuştu.
31 Mart tarihinde Türkiye’de bir yerel seçim yapıldı. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kazandı. Seçimin iptal edilmesini, ve İstanbul’da AKP’nin bu kadar ısrarcı olmasını neye bağlıyorsunuz?
Ankara, Türkiye’nin başkenti ama ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda asıl başkent İstanbul. Burada rant ve para var. Türkiye’nin parasının yüzde 80’nin elinde bulunduruyor. Onun için İstanbul’u kaybetmek, iktidarı kaybetmek demekti. 13-15 bin oyla kaybetti. Kendisi iki ay önce, ‘bir oyla bile kaybetsek, sandığa saygı duyacağız’ dedi fakat 13-15 binlik bir farkla kaybettiği seçimi iptal etti. Bu diktatörlüktür, başka hiçbir şey değildir. Belki 23 Haziran seçimlerini de tekrar iptal etmek adına yeni bir manevra yapabilir.
Nasıl bir manevra yapabilir?
Yani, bir Suriye savaşını ısıtıp önümüze koyabilir. Zaten devam eden bir savaş bu. Bir Alevi-Sünni meselesi çıkarabilir. Ben korkuyorum böyle şeylerden.
Kürtler açısında da olabilir mi böyle bir manevra?
Kürt meselesi zaten gündemde ve bu insanlar varlıklarını ispat edebilmek için mücadele ediyor. Dili, kültürü, tarihi yasaklanmış bir halk, karşımda dururken ben susup duramam. Mutlaka müdahale etmek zorundayım. 1981’de Diyarbakır’a ‘Amed’ dedim diye 3 gün gözaltında tutuldum. Diyarbakır’ın adı sadece Osmanlı döneminde ya da Türkiye Cumhuriyeti döneminde konmadı ki, on bin yıllık adıdır Amed. Tarihine saygı duyuyorsanız bunu söyleyeceksiniz. Kürtçenin özgürce konuşulabilmesi için… Karşımızda bir halk var; tarihi, kültürü, derinlemesine inançları var. Türklerden daha eski bu topraklarda yaşıyorlar. Onların, seçimdeki tavırları yer yer beni şaşırttı, açıkça söylüyorum
Hangi anlamda şaşırttı sizi?
AKP’ye çok fazla oy çıktı bazı yerlerde.
Evet…
Biliyorsunuz. Yüzde 50’nin üzerinde oy çıkan yerler oldu. Urfa bunlardan biri. Ben, oy veren Kürtlerin kendisini hançerlediği inancındayım. Bu konuda AKP’ye sırtını dönmeli. AKP demokrat bir parti değil. Ben inançların, özgürce yaşanmasından yanayım. Eğer müslümansanız namazını özgürce kılmalısınız, Hristiyansanız kilisenizde özgürce ibadet etmelisiniz, Aleviyseniz cemevinde. Bunlar yoksa demokrasiden bahsetmek mümkün değil.
Bütün bunları düşündüğümüzde, İstanbul seçimlerini de etkileyen bir durum var. 23 Haziran’daki seçimde ‘hükümet bütün bu gerçeklikleri bi koz olarak kullanacak mı’ demek istiyorsunuz?
Evet, bir kargaşa yaratacak. Ben korkarım halkları birbirine düşürebilecek. İş, silaha dökülür. Benim en büyük korkum bu. Sandığa saygı duyacaksın bir kere. İstediğin kadar Amerika tarafından desteklen, gerçi Amerika desteğini çekmeye başladı Türk hükümetinden… Recep Tayyip Erdoğan’ın tavırlarından ve söylemlerinden çıkan bu. Hem anti Amerikancıları kazanmaya çalışıyor, hem Amerikaları kazanmak istiyor. Bunun için de siyasi üçkağıtlar yapıyor açıkçası. Ben buna artık altı kağıtçılık diyorum.
Sabah’ın İsviçre temsilcisi ‘yolsuzluk ve ajanlık faaliyeti’ iddiasıyla gözaltına alındı!
Biraz açabilir misiniz bunu?
Mesela, elinden gelse Abdullah Öcalan’ın adını silecek. Recep Tayyip Erdoğan, Kürt halkının hiçbir zaman dostu olmadı ama bir takım oyunlarla onları da karmaşa içerisine soktu. Korku duyuyor insanlar artık. Korku imparatorluğu haline geldi Türkiye.
Siz bir çok darbeyi gördünüz, yaşadınız bunları. Söz ettiğiniz ‘korku imparatorluğu’nun en yoğun yaşandığı süreç, sizce bu süreç mi?
Elbette bu süreçtir. Bir kelimesini bile inkar etmem. Korku imparatorluğunda yaşıyoruz. Yine halkı ümmet, kul gibi görüyor. 6 yüz yıl nasıl gördüyse. Ben bunları küçük meseleler olarak görüyorum. Ben dört darbeyi de yaşamış bir insan olarak, şu anki haline benzeyen bir dönem yaşamadım, baskı anlamında. Her türlü baskıdan söz ediyorum; devleti, polisi, ordu, para, dini kullanarak baskı. Felç olacağız neredeyse. Ben bütün bu görünenlerin altında bir kurtuluş bayrağının yattığını düşünüyorum. Çok umutluyum, 23 Haziran’da yapılacak olan seçimde. İstanbul’u alacağız. Hiç kimsenin umutsuzluğu olmasın. O zaman da tıpış tıpış AKP’nin gidişi başlayacak.
HDP’nin İstanbul’dan aday çıkarmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence iyi bir yerden dokundu. Ekrem İmamoğlu, seçime girdiği zaman Türkiye’nin yüzde 5’i bile tanımıyordu, ki ben bile tanımıyordum. Yumuşak söylemiyle ötekileştirmeksizin; ne Kürt’ü, ne Alevisini, ne de Sünnisini. Güler yüzüyle, açık sözüyle bir kişilik yarattı. Demirtaş başta olmak üzere Kürt, dostlarımız farkına vardılar ve böyle bir tavır koydular İstanbul’da. Bunu alkışlamak lazım.
Ekrem İmamoğlu ‘sanatçı susmayacak’ gibi bir çağrıda bulundu. Bu anlamda siz ne söylemek istersiniz, ses çıkarmanın zamanı mıdır?
Avaz avaz ses çıkarmanın; haykırmanın zamanıdır. Kavganın zamanıdır. Kavga derken, yumruklu, silahlı kavgadan söz etmiyorum. Düşüncelerin açıkla ilan edildiği, muhalefetin özgürce ayağa kalktığı, gürlediği zaman olmalı. Dünyada hiçbir şey saklanan düşünce kadar pis kokamaz. Para bile saklandığında pis kokar ama düşünce kadar kötü değildir kokusu. Saklanan düşüncenin kimseye bir faydası yoktur. Mezara götürülen düşüncenin ya da bilginin kimseye bir faydası yoktur. Her zaman açık ve net olmak zorundayız. Düşüncemizi ensemizin arkasına değil, masanın ortasına koymalıyız. Seçimler için de yardımcı olacağız.
Tecrit, çok önemli bir konu. Biliyorsunuz binlerce tutsak açlık grevinde. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Haklı olarak bedenlerini açlığa yartırdılar, ben sonuna kadar destekliyorum. İlk fırsatta da gidip onları ziyaret edeceğim. Umut aşılamak adına göreceğim onları. Umarım sağlıklarına bir şey olmadan kazanımlarını sağlarlar. Çünkü hak verilmez, alınır. Bugün AKP iktidarı Kürtlere ‘gelin uzlaşalım’ diyebilir. Hayır, hesaplaşmadan uzlaşma olmaz. Sen hangi istemle açlık grevine girdiyse onu karşılayacaksın ondan sonra ‘gelin uzlaşalım’ diyeceksin.
Tutsak annelerinin uğradığı şiddeti izlemişsinizdir…
Evet izledim. İslam’da ‘cennet annelerin ayaklarının altındadır’ deniliyor. Son ve keskin bir cümle ile yineleyeceğim; cennet anaların ayakları altındadır ama bu ülkede analar da erkeklerin ayakları altındadır. Bu baskılar, bu şiddet, bütün bunların hepsi korkunun ürünü, başka birşey değildir. Ben 7 bin insana acımıyorum. O kahramanların ellerinden, gözlerinden öpüyorum. Umarım başaracaklar.
Peki toplumsal muhalafetin bu açlık grevlerine karşı tutumunu nasıl görüyorsunuz?
Çok zayıfız bu konuda. Duyarlı değiliz. Kars’ta bir kedinin öldüğünü duyup da İstanbul’da yas tutmayan insan bu ülkenin insanı değildir. Açlık grevine yatan 7 bin insan, önemli, hatta devasa görülecek bir eylem içerisine girdi. Sonu, iyi olacak diye görüyorum. Onlar kazanacaklar. Hiç yılmasınlar. ‘Senin karnın tok, tabiki rahat olacaksın’ diyebilirsiniz. Hayır benim karnım tok değil. Ben doyasıya yemiyorum, yiyemiyorum, o insan aç, eylem içerisindeyken. İnsan denen varlık, tepesine çıkamayacağın kadar yüksek, dibine inemeyeceğin kadar da alçaktır. Önemli olan tepesine çıkıp taç olmak ya da ayağının dibinde kurak toprak olmak değildir; onunla lisan-ı hal ile bir yerde buluşabilmektir. 7 bin insan açlıkla, ölümle pençeleşiyor ve sen Suriye meselesini, seçim sorunlarını gündeme getiriyorsun. Seçimden çok daha önemli, 7 bin insanın hayatı.
İnsan hakları, barış ve demokrasi ödülü Cumartesi Anneleri’ne verildi..!
İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından her yıl diş hekimi Sevinç Özgüner anısına düzenlenen, “İnsan Hakları, Barış ve Demokrasi Ödül ve Anma Töreni” bu yıl da gerçekleştirildi. Cağaloğlu’nda bulunan şubelerinde gerçekleşen ödül törenine, Cumartesi Anneleri, hekimler ve çok sayıda kişi katıldı. Bu yılki insan hakları, barış ve demokrasi ödülü Cumartesi Anneleri’ne verildi. Babası Fehmi Tosun’u gözaltında kaybeden Jiyan Tosun, “İhtiyacımız olan tek şey umudumuzu yitirmemek. Vicdan kazanacak” dedi.
MA’nın aktardığına göre ödül öncesi konuşma yapan İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu Yürütücüsü Eşsözcüsü Ayşe Saral, Cumartesi Annelerinin tarihi geçmişini anlattı. Saral, “Tarihsel bir mekan olan Galatasaray Meydanı, Cumartesi Anneleri ile bir kez daha tarihsellik kazandı. Geçmişle hesaplaşma ve adaletin tesisi için en temel unsurlardan biri, hafızanın yeniden inşasıdır” dedi.
FAİLİ BELLİ EYLEMLER
Dişhekimi Sevinç Özgüner’in hayatını anlatan sinevizyon gösteriminin ardından TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Samet Mengüç söz aldı. “Bir kadını, bir hekimi ve bir devrimciyi katledilmesinin 39’uncu yılında hasretle anıyorum” diyerek sözüne başlayan Mengüç, “Güç nerden gelir? Devlet denen aygıttan gelir. 1990’larda 17 binin üzerinde faili meçhul yaşandı. Faili çok net belli eylemler gerçekleştirildi. Ahlak, hak, adalet ve onur kavramlarını ön plana çıkararak mücadele eden Sevinç Özgüneri saygıyla selamlıyor ve anıyorum” diye konuştu.
“MÜCADELEYE DEVAM”
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Osman Öztürk de ”Kaybettiğimiz insanlar ve Cumartesi Anneleri’nin anılarına sahip çıkmak, onların mücadelesine sahip çıkmaktır. Bundan sonra bu duygu ve politik tutumla mücadelemizi devam ettireceğiz” dedi.
“DEMOKRASİ ORTADAN KALKTI”
İstanbul Diş Hekimleri Odası Başkanı Prof. Dr. Turhan Atalay ise, “Sevinç’in evine girerek vahşice öldürdüler. Hala, bu zihniyet devam ediyor. Bugün demokrasinin, adaletin, hukukun olmadığı ve insan haklarının savunulamadığı bir dönemde yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Bugün de demokrasiden bahsetmek mümkün mü?” diye soran Atalay, askeri yönetimler ve darbelerin ardından demokrasiye bir türlü geçemediklerini vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “10 yıldır ülke tek bir kişi tarafından yönetiliyor. Demokrasi ortadan kalktı. Yargı erkleri tek bir kişiye bağlandı. İktidar açısından seçimler artık bir anlam ifade etmiyor. Muhalefetin yapabileceği bir şey yok.”
“BİZ KAZANACAĞIZ”
Cumartesi Anneleri adına babası Fehmi Tosun’u gözaltında kaybeden Jiyan Tosun konuştu. Ödülün kendileri için büyük bir anlamı olduğunu söyleyen Tosun, “Bizim için pek çok anlamı olan Sevinç Özgüner adına insan hakları, barış ve demokrasi ödülüne layık gördüğü için onurlandıran Türk Tabipleri Birliği’ne teşekkür ediyoruz” dedi.
Tosun, “Sevinç Özgüner de gözaltında kaybedilenler gibi umudun ve barışın elçisiydi. Antigone’den bu yana adalet sesimizi kimse kısamaz. İhtiyacımız olan tek şey umudumuzu yitirmemek. Vicdan kazanacak, biz kazanacağız” diye konuştu.
Cumartesi Anneleri’ne ödülü TTB adına Gençay Gürsoy verdi. Gürsoy, Cumartesi Anneleri’ne ödülü verdiği için gurur duyduğunu belirtti.