Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarının yerel seçim sonuçlarına müdahale ederek halkın iradesini çalması ve en sıradan protesto eylemine fütursuzca saldırması ve gözaltı terörünün sınır tanımadan sürmesi Şeflik rejiminin egemenliğini sürdürmek için sınır tanımaz bir faşist saldırganlık içinde hareket ettiğini gösteriyor.
Bir yandan AKP-MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı, öte yandan CHP-İyi Partinin oluşturduğu Millet ittifakı arasında süren iktidar kavgası, yerel seçimlerde her dört yada beş yılda bir yapılan seçimlerin göstermelik olduğunu ve kimin oy kullandığının değil, kimin oyları saydığının önemli olduğunu ortaya koydu.
Aslında her iki ittifak arasında şiddetli bir savaşım devam ediyor. Dahası her iki burjuva ittifak bakımından halkın acil çözüm bekleyen bağımsızlık, demokrasi, eşitlik ve özgürlük taleplerinin karşılanmasında temel farklılık yok.
Neki bu 17 yıldır tek başında iktidarı elinde tutan Erdoğan’ın başında bulunduğu AKP-MHP faşist dinci iktidarının öncelikle hedeflenmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Hiç bir dini gericiliği kendisine referans almış olan iktidar seçimle gelmesine karşın seçimle kolayca iktidarını terk etmemiştir.
Buradan hareket ettiğimizde, AKP-MHP faşist diktatörlüğü, Saray iktidarını pekiştirmek için yerel seçim yenilgilerinin hırsını emekçi yığınlardan almak için, karşı-devrimin saldırıları artarak sürecek ve faşist kuşatma sıkılaştırılmaya çalışacaktır.
Tamda burada devrimci ve emekçi halk ise bu faşist kuşatma karşısında yeterli hazırlık ve örgütlülükten uzak. Zaten Saray faşizminin pervasız hareket etmesinin temel nedeni de devrimci hareketin dağınık ve emekçilerin örgütsüz olmasıdır.
Kuşku yok ki Ohal-KHK faşist rejimiyle demokratik muhalefete korku duvarı içine hapsederek geriye iten Saray iktidarı, bu durumu tepe tepe kullanmaya çalışıyor. Enflasyonun yüzde 60’ları bulduğu, yeni zam ve vergilerin alıp başını gittiği, işsizliğin yüzde 30’lar da seyrettiği, demokratik hak ve özgürlüklerin tırpanlandığı, örgütsüzlüğün dayatıldığı koşullarda çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan devrimci-demokrat ve sosyalist güçlerin örgütsüzlüğe ve dağınıklığa son vermek için güçlerini birleştirip sokaklara çıkmaları gerekiyor.
Emekçi halklarımıza faşist baskı, sömürü ve zulmü reva gören, AKP-MHP faşist ittifakıyla halklarımıza teslimiyeti dayatan, demokrasi yerine faşizmi uygulayan, Kürdistan’ı yakıp yıkan Şeflik rejiminin yerleştirilmesine geçit vermemek, dağınıklığa, örgütsüzlüğe, umutsuzluğa, pasifizme ve yılgınlığa son vermek için, yerel seçim sonuçlarını doğru okuyarak ve 1 Mayısta sokakları dolduran milyonların gerçeğini görerek: tüm devrimci-demokrat ve sosyalist güçlerin, demokrasi ve özgürlük,eşitlik ve kardeşlik temelinde güçlerini birleştirerek eylem birliğini acil olarak örüp harekete geçmeyi zorunlu kılıyor.
Biliyoruz ki devrim ve demokratik hareketin dağınık ve AKP-MHP faşizmine karşı düşman karşı ortak paydada buluşma çabasında ilişkilerin olumsuz oluşu, işçi ve emekçi yığınlar arasında umutsuzluk ve yılgınlık eğilimini beslemekte, dipten gelen devrimci-demokratik birikimin kitlesel bir karakterde dışa vurumunu engellemektedir.
Erdoğan-MHP faşist iktidarı sınır tanımaz faşist saldırları karşısında,devrimci güçlerin mücadeleci birliğinin oluşturulması-Alevi, Kürt, devrimci-demokrat ve sosyalist güçlerin- ertelenmesi mümkün olmayan acil bir görevdir. Bu görev uzunca bir süredir gündemde durmasına ve bir yönüyle HDP şemsiyesi altında önemli bir devrimci-demokrat kesimin güç ve eylem birliğini yakalamış olmasına karşın, çeşitli grupların küçük ben merkezci hesapları, içine hapsoldukları grupçuluk nedeniyle bugüne kadar daha geniş eylem ve güç birliği yakalanamamıştır.
Erdoğan-Bahçeli önderliğindeki faşist dinci iktidarının sınır tanımaz faşist baskı ve saldırıları, kendi dışında olmayanların hemen herkesin “ hain “ olarak damgalanıp hedefe konduğu, HDP’nin terörist olarak damgalanarak kriminalize edildiği ve en küçük demokratik muhalefete bile tahammül edilmediği durum karşısında devrimci ve sosyalistler olarak seyirci kalmayız yada mücadeleyi yalnızca kendi gücümüzle sınırlanmış bir yaklaşım içinde olunamaz.
Devrimcilik demek somut durumun somut tahliline göre hareket etmek demektir. Hayale değil gerçeğe ihtiyacımız vardır. Bugün gerçeklik faşist şeflik rejimlerinin darbelenmesi ve önünün kesilmesi faşist kuşatmanın yarılması için devrimci-demokrat ve Kürt güçlerinin mücadele birliğinin ivedi olarak sağlanması gerekiyor.
Bu noktada, iki olumsuzluğu özellikle vurgulamak gerekiyor. Bunlardan ilki grupçuluğun köklü etkileri nedeniyle devrimci-demokratların eylem birliği önüne suni engeller dikmek ve bunları ilkeler adına yapıyor görünmektir.Bu tutumda olanlar,halkın menfaatleriyle,grup menfaatlerini karşı karşıya getirerek, grup menfaatlerini üste tutanlardır, ilkeleri grup menfaatleri açısından tespit edenlerdir. Yani biçimi özden çıkaranlardır.
İkinci olumsuzluk, ilkesizlik ve bunun sonucu olarak teslimiyetçi tutumdur. Bu tutumda olanlar, birlik adına daha güçlü düşmana karşı, düşmanların daha zayıfıyla birleşmeyi savunanlar, panığe kapılarak her ne pahasına olursa olsun herkesle birlik içinde olanlardır. İşin ilginç yanı grupçuluğun en köklü bir şekilde kendisini gösterdiği bazı grupların-ÖDP gibi- ilkesi bir tutum göstermeleridir. Bu iki olumsuz yaklaşıma karşı mücadele etmek önemli bir görev olarak karşımızda durmaktadır.Mevcut halde, devrimi-demokratik eylem birliğinin nesnel bir zemini vardır.Bu zemin faşizme, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı halk demokrasisi mücadelesi zemindir. Bu eylem ve güç birliğinde işçi ve emekçilerin halk iktidarı hedefini belirlemek ve mücadeleyi bu temele oturtmak zorunludur. Türkiye gerçekliğinde bu temelde birleşecek devrimci-demokrat örgütler ve kesimler vardır. Eksik ve yetersiz olan birlik ve ortak mücadele etme bilincidir, daha geniş kesimler, kucaklayacak olan bir eylem ve güçbirliği için somut adımlar atmaktır.
Aynı düşmana karşı birlikte hareket etmek ve emekçilerin ve devrimin çıkarını merkezde tutmak kısacası eylem ve güç birliği büyük iddiadır. Haliyle devrim ve demokrasi diye sorunu olan hiç bir devrimci-demokrat ve sosyalist akım, eylem ve güç birliğinin karşısında durma cesaretini gösteremez. Ama bugüne kadar eylem ve güç birliği adına, birlik torpillenmiştir. Buda ortada duran bir gerçektir ve bu gerçek görülmediği sürece ileriye yürümek imkansızdır. Eylem ve güç birliğinin lafını etmek, hatta isteklisi olmak, onu gerçekleştirmeye yetseydi bugün bu satırları yazmaya gerek kalmazdı. Önemli olan eylem ve güç birliğini yaşama geçirmek ve bu yönde somut adımlar atmaktır.
Bugün hemen her devrimci-demokrat çevre ve kesim, eylem ve güç birliğinin öneminde bahsetmekte. Hatta sıklıkla çağrılar yayınlamakta. Kuşku yok ki bu olumlu ve sevindirici durumdur. Ama eylem ve güç birliği çağrısı yayınlamakta beis görmeyen bazı akımlar, dün olduğu gibi bugünde değişik mazeretle öne sürerek işi yukuşa sürmeye ve ortak hareketten uzak kalmaya devam etmektedirler.
Eylem ve güç birliği çağrısı yapanlara diyeceğimiz şu ki, eylem ve güç birliğimiz istiyorsunuz, vakit geçirmeden asgari müştereklerde buluşarak AKP-MHP faşizminin karşısına dikilmek ve emekçi halkların örgütsüz ve dağınıklığına müdahale etmek için somut adımlar atalım.
Elbette öncelikle kiminle kime karşı,ne için ve nasıl bir eylem ve güç birliği oluşturmak gerektiği konusunda tutumlar açık ve net olmalıdır. Emekçilerin çıkarlarını savunan, emperyalizme, faşizme ve şovenizm karşı tutum alıp halk saflarında mücadele etme kararlılığı yer alan tüm devrimci-demokrat-ilerici grup, çevre,kesim ve kişilerle eylem ve güç birliği içinde olmalıyız.
Biz komünistler olarak,emperyalizme,faşizme, şovenizm ve her türden gericiliğe karşı eylem ve güç birliği istiyoruz. Emekçi haklarımızın eşitliği ve özgürlüğü dahası halk demokrasinin başarısı ve bunun bir parçası olan AKP-MHP faşist diktatörlüğünün sınır tanımaz saldırlarına karşı, İşçi ve emekçi halklarımızın bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük istemlerinin kazanılması ve korunması için eylem ve güç birliğini istiyoruz. Dahası emekçi halklarımızı demokrasi ve bağımsızlık savaşımına çekecek ve onlara önderlik yapacak olan devrimcide-demokrat güçlerin belirli ilkeler etrafında mücadele temelinde kurulmuş sıkı, sürekli ve örgütlenmiş birliğini istiyoruz.
Gün faşist kuşatmayı yarmak ve demokratik halk muhalefetinin önünü açmak için laf üretmek değil iş yapma günüdür. Eylem ve güç birliğinin laf olmaktan çıkarılıp pratiğe geçirilmesi, işçi ve emekçi halklarımıza güven ve moral taşıyacak ve devrimci demokratik alternatifi yükseltecektir.
Buradan olarak tüm devrimci ve demokrat güçlere çağrımız, önce devrim ve emekçilerin çıkarlarını merkezde tutarak, demokrasi ve özgürlük mücadelesini geliştirip yaymak bakımında, grupçuluğun ve ben merkezciliğin yıkılması gerekiyor. Eylem ve güç birliğine karşı direnen ve zarar veren tavırlara hoşgörü göstermeyerek mahkum edelim. Devrimci ve emekçi saflarda kısır dar çekişmelere, düşmanlıklara son verelim, mücadele azmini bileyerek, kararlılığı pekiştirip, pasifizm ve yılgınlığı darbeleyelim.
Gün örgütlenip toparlanma, faşist dinci AKP-MHP iktidarına karşı aktif savunma görevini birlikte omuzlama günüdür. Mevzileri kararlı mücadeleci bir çizgide sonuna kadar savunalım, düşmanın kuşatmasını boşa çıkaralım. Örgütsüzlüğün, kararsızlığın ve atıl kalmanın ölüm olduğunu unutmayalım. Umutsuzluk ve örgütsüzlükte doğan teslimiyetçiliğe, yılgınlığa ve pasifizme karşı mücadeleyi esas alırken, yine umutsuzluktan kaynaklanan küçük burjuva ‘sol sekter’ maceracılığa kaşı çıkalım. Güç ve eylem birliğinin aciliyetini unutmadan; “Birleşelim, Örgütlenelim ve Mücadele Edelim” şiarını yaşama geçirmek için ileri atılalım.