Değişmek ve Yenilenmek Devrimciliğin Olmazsa Olmazıdır…!

“Aynı suda iki kez yıkanılmaz” diyen bilge, çağımızda yaşamamıştı. Ama görüyoruz ki çağımızın sonunda dahi insanlar sürekli aynı suda yıkanmak eğilimindeler. Değil bir kez, değil iki kez… O suda boğulsalar, o suda kirlenseler, o suda bir kez dahi yıkanmış olmanın acısını çekseler dahi, insanlarımız kör bir cahil cesaretiyle, kendilerini yeniden ve yeniden aynı suya atmaktan çekinmemektedirler.
Halkın en sıradan insanlarından yansıyan bu kültür, ne yazık ki değişimin bilimi olan Marksizmin-Leninizmin okulunda okuyan, dünyayı değiştirmek için savaşan insanlarımızda dahi, bazı olumsuz özelliklerin zor yenilmesini doğuruyor.
‘Türk halkının hafızası yoktur’ deyişi, böyle bir alt yapının ürünüdür. Değişmek ve yenilenmek, bir devrimcinin kişiliği olmak zorundadır. Değişmeden değiştirilemez. Bu denklemin gereğince anlaşılamaması, kuşkusuz değiştirme eyleminin de başarılı olamamasını doğurmaktadır. Devrimci, başlangıçta düzenin herhangi bir insanı olarak, onun verdiği bütün özellikleri, alışkanlıkları, düşünce ve davranış tarzlarını üzerinde taşıyan bir insan olarak devrim saflarına katılır. O, yaşamının bir sürecinde, yaşam tarzını temelden değiştirme kararı vermiştir.
Fakat ne var ki; ne bu kararı, ne aldığı eğitim ve ne de içine girmiş olduğu yeni ilişkiler sistemi, onun kısa bir sürede baştan aşağı yenilenmesini, değişmesini getirmez, getiremez. Üstelik de mevcut düzenin içinde yaşayan bir insan olarak, bir yandan devrimci ilişkilerin ve işlevlerin etkileri, bir yandan da düzenin etkileri, onda sürekli çatışan çelişkiler olarak varlıklarını korurlar. Dolayısıyla, bir ihtilalcinin mücadele etmesi gereken en önemli konulardan biri de, kendindeki değişim ve yenilenme görevini gerçekleştirme konusudur.
Devrimcinin yenilenme eylemini başaramamasının en olumsuz sonuçlarından birisi de; yaptığı yanlışların altında ezilmesi, onların bilincine varmış bir insan olarak, kendisini bu yönüyle onarmış bir insan olarak, devrimci mücadeleye devam ederken, çelişkiler içinde bocalamasıdır. Devrimci mücadelenin zor ve çetrefilli yolunda hata yapmamak, bir anlamda hiçbir şey yapmamaktır…
Devrimcinin, yenilenmeyi de son derece dinamik kılması, kendinde devrimi, bitmeyen bir süreç olarak algılaması zorunludur. Aksi halde, yaşamın dinamizmi içinde, onun doğal gidişini bambaşka bir yöne akıtacak olan devrimin dinamizmini yakalayabilmesi mümkün değildir. Ki devrimciden söz ederken, bu dinamizme ayak uydurmaktan da öte, o dinamizmi bizzat yaratacak olan insandan söz ediyoruz…
Devrimcinin yenilenme serüveniyle örgüte bağlılık temeli, insanla toprağın ilişkisi gibidir.
İnsanoğlu, bütün değişimlerini ve gelişimlerini, toprağın üzerinde gerçekleştirir. Onun, yaşamının ana unsurları olan toprağın, havanın ve suyun elinden alınması, yaşamının son bulması anlamına gelir. İşte devrimci insanla devrimin örgütünün ilişkisi, böyle bir ilişkidir.
İnsan değişir ve gelişir, toprağı daha iyi kullanmasını, daha verimli kılmasını öğrenir. Onu işlemesini, ondan daha iyi verim almasını, onun yeşermesini, çiçeklenmesini sağlayan insanoğludur. Ama toprak olmadan insanoğlu bunların hiçbirini başaramaz. Kendisindeki gelişmelerin yatağı topraktır ve o bu yatağın üzerinde edindiği özellikleri, yine bu yatağın daha güçlü ve verimli olması için kullanır.Doğru ve sağlıklı gelişimin diyalektiği budur.
Sağlıksız ve çarpık gelişimin verileri ise yine çarpık biriktirilen bazı “bilgilerin”, toprağı inkarla, yadsımayla sonuçlanmasıdır. Ve bu durumdaki insanların mutsuzluğuna özellikle dikkat ediniz. Onların ruh hali, cennetten kovulmuş zebanilerin ruh halinden çok farklı değildir…
Cennetimizi kendimiz yarattık ve yeşerteceğiz. O cenneti, her gün biraz daha güzelleyen, kendinde değişen ve toprağı her gün ileriye doğru, biraz daha değiştiren insanlar olacağız.