“Aynı suda
iki kez yıkanılmaz” diyen bilge, çağımızda yaşamamıştı. Ama görüyoruz ki
çağımızın sonunda dahi insanlar sürekli aynı suda yıkanmak eğilimindeler. Değil
bir kez, değil iki kez… O suda boğulsalar, o suda kirlenseler, o suda bir kez dahi
yıkanmış olmanın acısını çekseler dahi, insanlarımız kör bir cahil cesaretiyle,
kendilerini yeniden ve yeniden aynı suya atmaktan çekinmemektedirler.
Halkın en sıradan insanlarından yansıyan bu kültür, ne yazık ki değişimin
bilimi olan Marksizmin-Leninizmin okulunda okuyan, dünyayı değiştirmek için
savaşan insanlarımızda dahi, bazı olumsuz özelliklerin zor yenilmesini
doğuruyor.
‘Türk halkının hafızası yoktur’ deyişi, böyle bir alt yapının ürünüdür.
Değişmek ve yenilenmek, bir devrimcinin kişiliği olmak zorundadır. Değişmeden
değiştirilemez. Bu denklemin gereğince anlaşılamaması, kuşkusuz değiştirme
eyleminin de başarılı olamamasını doğurmaktadır. Devrimci, başlangıçta düzenin
herhangi bir insanı olarak, onun verdiği bütün özellikleri, alışkanlıkları, düşünce
ve davranış tarzlarını üzerinde taşıyan bir insan olarak devrim saflarına
katılır. O, yaşamının bir sürecinde, yaşam tarzını temelden değiştirme kararı
vermiştir.
Fakat ne var ki; ne bu kararı, ne aldığı eğitim ve ne de içine girmiş olduğu
yeni ilişkiler sistemi, onun kısa bir sürede baştan aşağı yenilenmesini,
değişmesini getirmez, getiremez. Üstelik de mevcut düzenin içinde yaşayan bir
insan olarak, bir yandan devrimci ilişkilerin ve işlevlerin etkileri, bir
yandan da düzenin etkileri, onda sürekli çatışan çelişkiler olarak varlıklarını
korurlar. Dolayısıyla, bir ihtilalcinin mücadele etmesi gereken en önemli
konulardan biri de, kendindeki değişim ve yenilenme görevini gerçekleştirme
konusudur.
Devrimcinin yenilenme eylemini başaramamasının en olumsuz sonuçlarından birisi
de; yaptığı yanlışların altında ezilmesi, onların bilincine varmış bir insan
olarak, kendisini bu yönüyle onarmış bir insan olarak, devrimci mücadeleye
devam ederken, çelişkiler içinde bocalamasıdır. Devrimci mücadelenin zor ve çetrefilli
yolunda hata yapmamak, bir anlamda hiçbir şey yapmamaktır…
Devrimcinin, yenilenmeyi de son derece dinamik kılması, kendinde devrimi,
bitmeyen bir süreç olarak algılaması zorunludur. Aksi halde, yaşamın dinamizmi
içinde, onun doğal gidişini bambaşka bir yöne akıtacak olan devrimin
dinamizmini yakalayabilmesi mümkün değildir. Ki devrimciden söz ederken, bu
dinamizme ayak uydurmaktan da öte, o dinamizmi bizzat yaratacak olan insandan
söz ediyoruz…
Devrimcinin yenilenme serüveniyle örgüte bağlılık temeli, insanla toprağın
ilişkisi gibidir.
İnsanoğlu, bütün değişimlerini ve gelişimlerini, toprağın üzerinde
gerçekleştirir. Onun, yaşamının ana unsurları olan toprağın, havanın ve suyun
elinden alınması, yaşamının son bulması anlamına gelir. İşte devrimci insanla
devrimin örgütünün ilişkisi, böyle bir ilişkidir.
İnsan değişir ve gelişir, toprağı daha iyi kullanmasını, daha verimli kılmasını
öğrenir. Onu işlemesini, ondan daha iyi verim almasını, onun yeşermesini,
çiçeklenmesini sağlayan insanoğludur. Ama toprak olmadan insanoğlu bunların
hiçbirini başaramaz. Kendisindeki gelişmelerin yatağı topraktır ve o bu yatağın
üzerinde edindiği özellikleri, yine bu yatağın daha güçlü ve verimli olması
için kullanır.Doğru ve sağlıklı gelişimin diyalektiği budur.
Sağlıksız ve çarpık gelişimin verileri ise yine çarpık biriktirilen bazı
“bilgilerin”, toprağı inkarla, yadsımayla sonuçlanmasıdır. Ve bu durumdaki
insanların mutsuzluğuna özellikle dikkat ediniz. Onların ruh hali, cennetten
kovulmuş zebanilerin ruh halinden çok farklı değildir…
Cennetimizi kendimiz yarattık ve yeşerteceğiz. O cenneti, her gün biraz daha
güzelleyen, kendinde değişen ve toprağı her gün ileriye doğru, biraz daha
değiştiren insanlar olacağız.