Devrimci yaşam ve mücadele, sayısız unsur ve
birbiriyle bağlantılı sayısız halkalardan oluşan sonsuz bir harekettir.
Kısacası devrimcilik kişinin kendisinden başlayarak sürekli değişim ve dönüşüm
içinde olmaktır. Var olanla yetinmek aslında yenilenme ve ilerlemenin bir
şekilde karşısında durmak demektir. Haliyle devrimci bir kişi, yaptıklarını ve
kendi enerjisini ne ölçü de verimli ve planlı kullanıyorum, devrimci görevlere
ne kadar sıkıca sarılıyorum sorularını sorup kendini sorgulayıp denetlemiyorsa,
haliyle kişi yaptıklarıyla hep aynı şekilde ilişkilenir ve hep aynı bilinç
seviyesinde kalır. Bu durumda, ne yaptıklarımızın daha iyi olmasını sağlar ne
de komünist bireylerin gelişimini süreklileştirir.
Elbette iş bunla kalmaz, devrimci değerlere yabancılaşma üreterek ideolojik
savrulma ve ardında var olanı kutsamaya götürür kişiyi. Bugüne kadar koştuk,
çaba gösterdik ama pek bir ilerleme sağlayamadık diye düşünmeye başlanır. Ama
bunun nedenini kendi den değilde kendi dışında aramaya yönelir ve hep kendisini
eleştiri silahının dışında tutarsa burada gelişme olmaz. Çoğu zaman
çalışmalarda memnun değil ama bu olumsuzluğun aşılması için sıkı engel tanımaz
bir devrimci çalışmaya yönelmez. Aksine zorunlu sınırlı ve zorunlu olarak
yapılanların arkasına gizlenilerek var olanla yetinir, yaptıkları sıradan bir
kaçışı büyük çalışma olarak görüp göstermeye çalışır. Peki bu yarım devrimcilik
yada boş zamanı kullanma ile sınırlı devrimcilik, ne kadar bizi gerçek anlamda
iddialı devrimci yapar?
Dahası bu duyguların yaşanmasında devrimci yaşamla, kendimizle ve
yaptıklarımızla kurduğumuz ilişkinin hiç mi payı yok ? Devrimci olmanın önemli
niteliklerinden biri planlı çalışma, hedefe bağlanma, değişim ve yenilenmenin
süreklileştirilmesidir. Bu başarılmadığında kafa yormadan alışkanlıkla hareket
edilerek başarı yakalanamaz.
Devrimin, kendi gelişiminin sorunlarına kafa yormayan, uğraşlarını daha iyi
yapma çabası içinde bulunmayan bir yoldaşın devrimciliği zamanla rutin,
bilinenleri tekrarlayın var olanla yetinen bir alışkanlığa dönüşür.
Alışkanlıkla yapılan devrimci pratik rutin duygusuna yol açarak, bireyde
memnuniyetsizlik ve isteksizlik oluşturur; devrimcilik bir yaşam, yol ve duruş
biçimi olmaktan çıkarak bir yerde “işe” ve yüke dönüşür. Yani öncelik
devrimci mücadele değil, öncelik ailemiz, ailemizin daha iyi yaşaması, birey
olarak kendimizin daha iyi yaşaması, daha giyinmesi, daha iyi barınması ve daha
iyi eğitim alması.
Yani emekçilerin yaşamında kopuk ve rahat konformist bir yaşama dümen kırılması
ki, burada militan devrimcilik değil bürokrat iddiasız devrimcilik ortaya
çıkar. Şöyle bir etrafımıza bakalım emekçilerden daha iyi ve daha rahat yaşam
içindeyiz ve bunu daha da ileriye çekmeye çalışıyoruz. Kitlelere gitme, onları
kazanma devrimcileştirme de yada örgütlü bir hale getirmede başarılı değiliz.
Yıllardan bu yana gösterilen çabanın sonuçta yeni ilişkiler yaratmada istenilen
başarının ortaya çıkmadığı bir sır değil. Bu durumda rahatsız olmak gerekirken
onunla yaşamaktan beis görmüyoruz. Hem yeni ilişki yaratma ve hem üretime
katılıp mücadeleye destek olmada, başarılı olunduğu söylenemez. Bu alanda
olumsuz bir pratiğin içinde olduğunu söylememiz hiçte yanlış olmayacaktır.
Yine
olanakları kullanma da yeterli titizliğin gösterildiği söylenemez. Hep hazırı
tüketen bir konumda duruyoruz. Buda bizleri iddialı ve davaya sıkıca sarılmış
devrimci olmamızın önünde büyük engel oluşturuyor.
Devrimci yaşam ve mücadele, sayısız katman ve birbiriyle bağlantılı sayısız
halkalardan oluşan sonsuz bir hareket, değişim ve dönüşüm sürecidir.
Yaptıklarını ve kendini sorunlaştırmayan devrimci birey yaptıklarıyla hep ayn
ışekilde ilişkilenir ve hep aynı bilinç seviyesinde kalır. Bu durumda ne
yaptıklarının daha iyi olmasını sağlar ne de komünist bireylerin gelişimi
süreklilik kazanır. Bununla kalmaz, devrimci değerlere yabancılaşma üreterek
ideolojik kanama başlar. Şüphesiz bunlar kaçınılmaz değildir. Örneğin yayın
dağıtımı da onun içeriğiyle ilişki kurarak yapıldığında durumda aynı şeyler
söylemekten kaçınılır. Her ayda güncellenerek değişen ajitasyonlu gazete yada
yayın dağıtımı halkta da “hep aynı şeyler” duygusunun önüne geçerek
,farklı ilgi ve tepkilerin oluşmasına olanak tanınmış olur. Dağıtıma çıkmadan
onu okuyan; içeriğini anlama ve özümseme çabası içinde olan; “en etkili
tarzda emekçilere nasıl ulaştırırım” kaygısını sürekli diri tutan; halkla
karşılıklı etkileşime giren; onların söylem, istek ve tepkilerinden öğrenen; bu
doğrultuda kendisini yenilemeye çalışan komünist sürekli biçimde gelişir.
Basın yayın dağıtımıyla her seferinde daha derinlikli ilişki kuran komünist
sadece biçimde aynı işi yapıyordur. Özünde ise her zaman dağıtımla kurduğu
ilişki değişmektedir. Kiminde ajitatörlük becerisi gelişir; kiminde yanı sıra
propogandacı ve/veya örgütçü özellikleri gelişir. Artık sadece bir dağıtımcı
değildir; aynı zamanda bir ajitatör, propagandacı ve örgütçüdür. Aynı şekilde
ajitatörlüğü, propogandacılığı ve örgütçülüğü kendisi için sorunsallaştıran, bu
niteliklerinin çıtasını yükseltmeye ve yeni devrimci nitelikler ve beceriler kazanmaya
devam eder.
Bu gelişmenin devrimci doğası gereği yeni dağıtımcılar örgütlediğimizde
dağıtımda giderek boşa çıkacak, başkaca devrimci görevlere yoğunlaşma, çok
yönlü gelişme olanağı bulacaktır. Burada en kritik halkalardan birinin
kitlelerle kurulan dönüştürücü etkinin, toplam devrimci faaliyetin karşılığının
somut olarak görülmesi olduğunun iyi ve derinlikli kavranması gerekir. Zira
devrimci faaliyetin sonuçlarından güç ve istek tazelenmesi örgütleyebilmekte
devrimci militanın önde gelen temel görevidir. Basın yayın dağıtımı, kolektif
örgütleyici araç olarak işlevini ancak etkin bir özne ile tamamlar. Bu ise
dağıtımı örgütlerken emekçi halklarımızı ve kendini devrimci ihtiyaçlar
doğrultusunda örgütlemeyi şart koşar. Kendini, emekçileri, örgütü ve devrimi
örgütleyemeyen, başarı üretmeyen bir dar pratik çalışma tarzı kaçınılmaz olarak
memnuniyetsizlik ve şevksizlik üretir. Devrimci militan tam da bunun bilincinde
olarak kendi eylemini başarılı, verimli ve sonuç alıcı tarzda geliştirmekle
sorumludur. Devrimci isteği ve tutkuyu beslemek, örgütlemek ve yükseltmek her
devrimci militanın özel ideolojik-örgütsel görevi olduğu unutulmamalıdır.
Kaldı ki
yayın dağıtımı herhangi bir başkaca devrimci görevden daha az değerli değildir.
Devrimin ihtiyaçları uzun yıllar aynı devrimci görevleri yapmak zorunda
bırakabilir. Her seferinde aynı ruh ve şevkle donanmanın yolu, devrimci
görevlerle kurduğumuz ilişkiyi yukarıda belirttiğimiz tarzda ele almaktan
geçiyor. Aksi halde kendini tekrar ediyormuş duygusu, rutinleşme ve şevksizlik
kaçınılmaz hale gelir. Bu durum devrimci görev ve değerlere yabancılaşma
ürettiğinden, ideolojik erozyona zemin oluşturduğundan bu tehlike özel bir
dikkat ve itina gerektirir. Diğer yandan yenilenmekte zorlanan, kendini tekrar
etmeye başlayan , şevksizlik ve rutinlik duygusu yaşayan devrimcilerin önünü
açmanın yol ve yöntemi üzerinde kafa yormak önemlidir.
Tıkanıklığın kaynağını tespit etmek öncelikli bir görevdir. Mesela günümüzü iyi
planlamalı ve işlerimizi devrimci görevlere göre düzenlemeliyiz. Herşeyi
ailesinin beklentileriyle mücadelenin gerekleri arasında sıkıştıran, her gün
ailesinin duygusal basıncı altında sorun yaşayan bir devrimcinin bu durumu
aşmadan iyi ve verimli bir devrimci olması beklenemez. Yoldaşlar karşı karşıya
kaldıkları mücadelenin sorun ve zorluklarıyla başa çıkamayıp
“idareciliğe” sürüklenmiş ise bir dönem yakın durmak gerekebilir. Dar
pratik içinde boğularak ufku daralmış yoldaşın tıkandığı noktalara ışık
tutarak, örgütün ve M-L teorinin temel görüşlerinin kavratıldığı eğitim
gerekebilir. Veya kapsamlı sorular yönelterek, kendi pratiği üzerine düşünmeye
ve sonuçlar çıkarmaya yöneltilebilir.
Daha da önemlisi her devrimcinin günlük pratiğin peşinden sürüklenmekten
kurtulup günlük yaşamın ve mücadele pratiğinin komutanı olmak için günlük,
haftalık, aylık, altı aylık, yıllık çalışmaları üzerine periyodik olarak
düşünme, gelecek için sonuçlar çıkarma, planlama alışkanlığı edinmek/edindirmek
yararlı olur. Bireysel gelişim stratejileri çıkarıp kolektife mal etmekle
pekiştirilebilir. Belli kaygıları olan veya sınırlılıklarını aşmakta zorlanan
bir yoldaşın bu durumunu görmezden gelerek, sadece yaptığı ve yapamadığı işler
üzerinden değerlendirmek; hiç bir sorunu yokmuş gibi ilişki kurmayı sürdürmek
ne kadar doğru? Bazı sorunların kendiliğinden pratik içinde aşılabildiğini kim
inkar edebilir? Bu ne kadar doğruysa bunu yol yapmak da o kadar yanlıştır.
Esasta sorunlarken kendiliğindencilikle aşılmaz. Sorunlar, görerek, tanıyarak,
anlayarak ve çözmek için yol yöntem bularak onların üzerine iradi olarak
giderek aşılır. Bütün bunlar aynı zamanda ideolojik sarsıntının emareleri.
Bireysel yaşamdan yoldaşlık ilişkilerine ve mücadelede kendini var ediş tarzı
gözden kaçırılabilecek şeyler değildir.
Yoldaşlarla ‘iş’ ilişkisine indirgenmiş bir ilişkileniş, bütün bu sorun ve
yaşanması muhtemel şeyler karşısında seyirci kalmaya mahkum eden devrimci görev
ve değerlere yabancılaşma ürettiğinden, ideolojik erozyona zemin
oluşturduğundan bu tehlikeye özel bir dikkat ve itina göstermek gerekiyor.
Esasta sorunlar kendiliğindencilikle aşılmaz. Sorunlar, görerek, tanıyarak,
anlayarak ve çözmek için yol yöntem bularak onların üzerine iradi olarak
giderek aşılır. İddiasız, yarım ve var olan etrafında dönüp duran
devrimcilikten çıkış için daha fazla kendi eksiklik ve zaaflarımız üzerinde
yoğunlaşarak, her yerde her alanda kitlelere uzanmalı ve Onları örgütleyip
kavgaya katmalı ve ideolojik-politik çözümlemelerimizi ete-kemiğe
büründürmeliyiz. Bunun içinde önce kendimiz devrimci temelde örgütleyip kalıba
dökerek, bencil ve bireyci yanlarımıza savaş açarak ilerlemeliyiz. Tüm
yoldaşlara, ortak devrim ve sosyalizm savaşımımızda başarılar diliyoruz.!
21.Mart-2023
Halkın Birliği