Boğaziçi
Üniversitesi’ne 1 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın kararıyla Melih Bulu, rektör olarak atandı. Kurum iradesi yok
sayılarak atanan Bulu’dan sonra hayatımıza “kayyım rektör” kavramı girdi.
Boğaziçililer, Erdoğan’ın üniversiteye müdahalesini protesto etti; özerk, özgür
ve demokratik üniversite talebiyle yapılan eylemlerde 600’ün üzerinde öğrenci
gözaltına alındı.
Protestolar, ulusal ve uluslararası akademi dünyasının eleştirilerinin de
etkisiyle Bulu, yine Erdoğan’ın kararıyla 15 Temmuz 2021’de görevden alındı.
Bulu’dan sonra rektör seçim süreci bir kez daha baltalandı ve 19 öğretim
üyesinden yüzde 95 ret oyu alan Prof. Dr. Mehmet Naci İnci, 21 Ağustos 2021’de
Erdoğan tarafından rektör olarak atandı.
Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, 5 Ocak 2021’de rektörlük devir teslimi
esnasında cüppelerini giydi ve rektörlük binasına sırtlarını döndü.
Akademisyenler, bu eylemi haftanın her iş günü, saat 12.15’te #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek sürdürüyor.
Neler oldu?
30 Mayıs 2021’den beri ise Boğaziçi Üniversitesi’nde basının görüntü alması
mümkün değil. Girişlerine yüksek demir parmaklıkların yerleştirildiği kampüsün
çevresinde polis ağır silahlarla devriye geziyor. Kampüslerin her köşesine
kameralar yerleştirildi. Okul, bir nevi özel güvenlik ve sivil polislerin
meskeni haline gelmiş durumda.
Emekli akademisyenler ve mezunlardan oluşan yaklaşık 200 kişilik bir grubun
kampüslere girişi yasak.
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, öğrenci protestolarına mahal vermemek için üç
senedir toplu mezuniyet töreni yapmıyor.
Rektörlük dışında, üniversitenin üst yönetim kademeleri de kurum dışından
atanmış kadrolar tarafından ele geçirilmiş durumda. Senato ve Üniversite
Yönetim Kurulu’ndaki hayati kararlar hâlâ bu kadrolarla alınıyor.
3 Kasım 2021’de Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi ve birçok başka kurum için örnek
teşkil eden Cinsel Tacizi Önleme Koordinatörlüğü (CİTÖK) işlevsizleştirildi.
Can Candan, Cem Ersoy, Mohan Ravichandran, Tolga Sütlü ve Yıldız Silier gibi
akademisyenlerin görevlerine hukuki dayanağı olmayan gerekçelerle son verildi.
Birçok önemli koleksiyona ev sahipliği yapan Boğaziçi Üniversitesi Arşiv ve
Dokümantasyon Merkezi 4 Eylül 2022’de lağvedildi, mekânı lojmana dönüştürüldü.
Mithat Alam Film Merkezi, İletişim Fakültesi’ne tahsis edilerek
işlevsizleştirildi. 12 Ağustos 2022’de yöneticileri işten çıkarıldı.
Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) 30 yıldır faaliyetlerini
yürüttüğü Güney Kampüs’teki binasından polis zoruyla çıkarıldı.
4 Nisan 2023’te, 1996 yılında kurulan; öğretim üyelerinin, öğretim
görevlilerinin ve ders veren okutmanların iletişim kurduğu e-posta hizmeti
“Instforum” yönetim tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatıldı.
Son olarak ise Üniversite Senatosu, 20 Aralık 2023’te fakültelerin yeniden
yapılandırılması kararı aldı. Karara göre Fen ve Edebiyat Fakültesi iki ayrı
fakülteye bölünecek ve Yönetim Bilimleri Fakültesi kapatılacak. Bu kararlara
karşı, Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsilciliği Kurulu’nun çağrısını takiben
yüzlerce öğrenci “Demokratik Üniversite” nöbeti başlattı.
Öğrencilerden en az 10’unun okula giriş kartları bloke edildi.
“Eşyanın tabiatına aykırı”
Hukuksuz bir şekilde görevine üç kez son verilen Boğaziçi Üniversitesi Batı
Dilleri ve Edebiyatları Öğretim Üyesi Can Candan, Boğaziçi Direnişi’nin hem
psikolojik hem de politik boyutunu bianet’e anlattı.
İlk sözleri “Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” olan Candan, direnişle ilgili
şöyle konuştu:
“Binlerce öğrencimiz, mezunumuz ve çalışanımızla birlikte bu direnişin içinden
biri olarak söyleyeceğim ilk söz elbette: Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Neyi
kabul etmiyoruz? Tabii ki kayyım yönetimleri kabul etmiyoruz. Bir üniversitenin
kayyım yönetiminde olması eşyanın tabiatına aykırı. Hâl böyleyken, özerk, özgür
ve demokratik üniversite talebimizden ve ilkelerimizden vazgeçmemiz mümkün
değil. Üç yıldır verdiğimiz mücadele de sanırım bunu kanıtlıyor.
“Boğaziçi Üniversitesi’nde emeği geçenlerin kabul etmediği ve liyakatla göreve
gelmemiş bir yönetimin üniversiteyi yönetebilmesi mümkün değil. Kaldı ki bu
atamalar ve Boğaziçi’ne yönelik saldırılar, siyasi iktidarın bir projesi. Bu
insanlar, onları o pozisyonlara atayan kişilerin projesini uygulamakla
mükellefler. Projenin amaçlarını –bu amaçlar her ne ise– uygulamak için
etrafında ne varsa kıran, hasar veren, kamu yararı gözetmeyen bir anlayış bu.
Söz konusu hasarlar bizim açımızdan çok beklendik; fakat elbette kahredici.
Dünya standartlarında eğitim veren bir kamu üniversitesi bu şekilde yönetilmeye
devam ederse, hasarlar günbegün artacak ve birikecek.
“Bizler bu kamu zararının boyutunu elimizden geldiğince anlatmaya çalışıyoruz
ve anlatmaya devam edeceğiz. Ben Boğaziçi Üniversitesi’ni ince ince dokunmuş,
özenle bezenmiş, güzel bir bahçeye benzetiyorum. Güzel bir bahçe oluşturmak
için onlarca yıldır, yüzlerce insanın verdiği bir emek var burada. Bahçemizin
bu şekilde zarar görmesi tabii ki çok üzüntü verici. Ve bizler en çok
öğrencilerimiz ve bu toplum için üzülüyoruz.
“Öte yandan ise direniş süresince karda kışta, aşırı sıcaklarda, 12 mevsim
geçirdik. İlkelerimizden hiçbir şekilde taviz vermeden, tüm bileşenlerimizle
birlikte durabiliyorsak bu, bizim için umut verici. Çünkü bu duruş, bir ideale
sahip çıktığımızı gösteriyor. Müthiş bir kahrolma halimiz var; ama müthiş bir
inancımız ve umudumuz