Başarının Yolunu Döşemek İçin Örgütçü İşe Kendisinden Başlamalı!

Marks, “insanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre değil, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar’ diyordu. Kuşkusuz bu, örgütler ve sınıflar için de geçerlidir. Hiç kuşkusuz her düzeyde devrimcilerin yapmakta oldukları kendi öz tarihleri, bizzat örgütün kendi tarihini yapma uğraşısıyla bağlı ve bizzat bu tarihin bir parçası ve yansımasıdır. Marks’ın bu dahiyane sözleri her düzeyde devrim iddiası olan devrimci ve komünistlere şu direktifleri vermektedir: İlkin, kendi öz tarihimizi onunla birlikte yaptığımız ve içerisinde hareket ettiğimiz ortamın ta kendisi olarak örgütü olabildiğince eksiksiz bir şekilde tanıyıp, kavramalısınız. Fakat bu tanıma/kavrama çabası, daima O’nun da içerisinde hareket ettiği bir ortamın, koşulların var olduğunu ve bu koşulların da daima hareket halinde olduğunu göz önünde tutmalıdır. Bir şey daha, bu tanıma ve kavrama çabası, örgütün yaşayan canlı bir organizma olduğu gerçeklerine dayalı olarak statik değil, dinamik olmak zorundadır. İkincisi şu; birleşmiş kolektif bir bütünün parçası olan özgün bireyler olarak bu canlı, dinamik, hareket halindeki organizma içerisinde konumlanmak, yer ve işlevimizin bilincine arı/duru bir şekilde sahip olmalıyız. Her militan devrimci bütünle bağlantısının, bütün içerisindeki yerinin berrak bir kavrayışına sahip olarak her düzeyde örgütçü yoldaşlarımıza ithafen düşelim: İnsan eyleminin bilinçli ve iradi olması, herkesin kendi tarihini kendisinin yapması, belirli örgüt ortamı ve verili koşullar altında her örgütçünün (ve tabii her devrimci ve komünist kadronun) çalışmalarının etkinliği, herşeyden önce kendi konumunu, rol ve görevlerini kavrayışı ile belirlenir. Bu, kendi eğitim ve donanımını geliştirmek için olduğu gibi, çalışmalarını düzenleme, yönlendirme, planlama ve bir tüm olarak kendini disipline etmek bakımından da böyledir. Belli bir noktadan bakılırsa bu, parçanın bilincidir; belirli bir başka noktadan bakılırsa bütünün bilincidir bu, yani birey kendini bütün içerisinde kavramak, yani bütünü de onun elementer (oluşturucu) parçalarını da ihmal etmemek kolektifçe kaynaşmış özgün bireyin çalışmalarını etkinleştirerek amaçlarına yöneltmek ,sınırlandırmak (.işbölümü ve uzmanlaşmak için zorunlu bir koşuldur) genişletmek (kendi alanında özgürlük, tam inisiyatif ve bu yoldan bütünün çalışmalarını geliştirmek, etkinliğini yükseltmek-demektir.Buradan olarak, örgütlü çalışmalarının gerçekleri, uğraş alanı “insan unsuru” olan örgütçülerin öncelikle bizzat kendi kendileriyle uğraşmaya ihtiyaçlarının olduğunu gösteriyor. Bu uğraşın sınırları, devrimci meslekleriyle -örgütçülük- devrimi, devrimin önderliğini örgütlemekle belirlenmiştir. (Bu, siyasal önderlikten dikkatlerini bir an olsun uzaklaştırabilecekleri anlamına gelmez. Her zaman kılavuz ipinin ucunu sıkı sıkıya ellerinde tutacaklardır.) Önceden de vurgulandığı gibi hiç kuşkusuz örgütün kendini oluşturma tarzı, büyük ve belirleyici bir öneme sahiptir ve bu bize, bütünüyle bağıntıyı verir. Bu tarz, bireyleri şekillendirir, koşullandırır, kalıba döker, yönlendirir, ama, örgüt kendini oluşturan tarzını üretenler de bizzat bu bireylerdir. Demek ki, bireyler de etkindir, belirleyicidir.Bugün için örgütlerin öncelikle kendileriyle uğraşmaya ihtiyaçlarının olduğunu nereden çıkarıyoruz? Bu sübjektifolmasın? Sakın böylelikle yoldaşları başka şeylerle meşgul edip dikkatlerini bir an için de olsa isabetsiz bir hedefe çevirmeyelim? Örgütçü yoldaşlarımız kendi çalışmalarının gerçek verilerine dayalı olarak şu konuları sıkı bir değerlendirmeye girişmelidirler:örgüt yapısı ve çalışmaları içerisinde kazanımlarının, rollerinin ve görevlerinin bilinci,- Var olan şekliyle çalışmaların kapsamı ve yöneldiği hedefler,- Çalışma tarzı hangi hedeflere göre ve nasıl düzenlenmiştir?- Buradan hareketle çalışmaları ne ölçüde kendi rol ve görevlerine yönlendirilmiş, planlanarak disipline edilmiştir?Soruları çoğaltmak ve detaylandırmak olanaklı. Esasen bu noktada örgütçü yoldaşların düşüncede kendi kendileriyle, düşünsel ve pratik çalışmalarıyla o yaygın ifadeyle bir hesaplaşmaya girmelerinin kesin bir zorunluluk olduğu öngörülüyor. Ve inanıyoruz ki, yoldaşlar böyle bir hesaplaşmada elde edilecek sonuçların tüm örgüte yayılması sorumluluğunu gösterecekler ve böylelikle örgütlenme sorunlarını en verimli ve geliştirici bir zeminde, deneyler zemininde tartışabileceğiz. Örgütçülerimiz yukarıdaki soruları inceleme altına alıp kendi çalışmalarını sıkı bir eleştirel değerlendirmeye tabi tuttuklarında, yaptıklarıyla, gerçekleştirdikleriyle çalışmalarının örgüt yapısı içerisinde kendi asli rol ve görevleri olmadığını, bir başka anlatımıyla, örgüt yapısı içerisindeki asli rol ve görevlerinin çelişki içerisinde olduğu saptanacaktır. İşte değişim buradan başlamak zorundadır. İyi ama bu ne anlama geliyor? Bu örgütler sistemi içerisinde, yani geniş çaplı örgütlenme görevleriyle sorumlu olan örgütçülerin, örgüt yapısı içerisindeki iş bölümünde asli rol ve görevlerinin, konumlarının gerçekleri tarafından değil, dar pratikçi çalışma geleneği alışkanlıkları tarafından yönlendiriliyorlar. Örgüt çalışmasında ilkellik, kılavuz ipinin ucunun kaçırılması amatörlük dediğimiz şey tam da buradadır. Kendiliğindenlikten başka bir şey değildir. Abartmaksızın, çalışmalardaki sağcılık da buradan başlamaktadır. Bu bilinç yoksunluğu değilse bile, devrimci irade zayıflığıdır. Her bir yoldaşın ve her bir örgütün, ilkelliği, kendiliğindenci sağcı zaafları yenilgiye uğratmak, devrimci iradelerini sınavdan geçirmek zorunda oldukları ilk ve belirleyici alan, kendi çalışmalarını, örgüt yapısı içerisindeki konumlanışlarının, rol ve görevlerinin gereklerine göre düzenlemeyi başarmaktır. Burada eskiyle yeni, değişim ve ilerlemeyle, tutuculuk ve yerinde sayma, ileri atılmayla ayak bağı olma arasında halen süren çatışma daha da gelişecektir ve bilinçli, yöntemli bir şekilde geliştirilmelidir de…