10 Devrimci Tutsağın Hunharca Katledildiği Katledildi Ulucanlar Zindan Katliamını Unutmadık Unutmayacağız.!

Zindanlarda yükselen devrimci sesin boğulması amaçlı faşist diktatörlüğün değişik zindanlarda başlayan katliam yüklü saldırıları devrimci tutsakların etkinlik kurduğu Ulucanlar zindanında da 26 Eylül 1999 yılında pratiğe sürüldü. Ulucanlar zindanında gerçekleştirilen katliam tesadüfi değildi. Genelde zindanları teslim alma saldırısının bir devamıydı. Nitekim Ulucanlar zindanında her koğuş ortalama 40 kişilikti. Siyasi mahkumların koğuşunda ise 120 civarında insanlar üst üste kalmak zorunda bırakılmıştı. Bunun üzerine mahkumlar 1 ay kadar yer taleplerini idareye bildirmiş, ancak idarede cevap alamamışlardı. Sonrasında ise siyasi mahkumlar bitişikte adli mahkumların kaldığı 6. koğuşu işgal edilerek boşaltmış ve adli mahkumları diğer koğuşlara dağıtmışlardı. Bunun üzerine zindan idaresi ise içeriye gıda ve ilaç gönderilmesine engel olmuştur. Adalet bakanlığı yöneticileriyle yapılan görüşmelerde bakanlık olumlu tutum havası yaratmış ve içeriye gıda aktarımına izin verilmişti. Aslında bakanlığın tutumunu operasyon için zaman kazanma aldatmacası olduğu operasyonun başlatıldığı 26 eylül tarihinde sabaha karşı doğrulanmıştı. Ulucanlarda katliamı silahlar, bıçaklar, balyozlar, gaz bombaları, köpük kullanılarak gerçekleştirildi.Yaralı mahkumlardan bir kısmı özel olarak seçilip zindanın hamam bölgesine götürülmüş, burada değişik işkence teknikleriyle hunharca öldürülmüşlerdir. Evet 26 Eylül 1999’da Ulucanlar’da kuralsız bir bir katliam yaşanmıştı. Türkiye’de bir zindan gecenin bir yarısında kuşatılmış, koğuşlardaki devrimci tutuklular bomba ve kurşun yağmuruna tutulmuştu. Sonra 10 devrimci tutuklunun katli, onlarcasının yaralanması, saatlerce işkence.Sonra, katledenler kan izlerini bıraka bıraka ülkenin sokaklarında dolaşmaya devam ettiler. Evlerine gittiler, rahat koltuklarına oturup içki içtiler, tatil yaptılar, ikramiye aldılar. Güldüler, konuştular, uyudular ve yeni katliam hazırlıkları yaptılar. On devrimci tutuklu katledildi, cenazelerine bile tahammül gösteremedi katledenler. Onlarca tutuklu yaralandı. Ve yaraları hala kapanmadı.Ulucanlar duvarlarından hala kan sızıyor.Sonra ne oldu? Avrupa Birliği’nin demokratikleşmenin, hukuk devleti olmanın reklamının yapıldığı ülkede katledilenler, yaralı kurtulanlar hakkında dava açıldı.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı operasyona katılan 145 kişilik jandarma ekibi hakkında, “yasadan kaynaklanan yetkilerini kullandıkları” gerekçesiyle dava açmaya gerek görmezken, beş ölümden 86 tutuklu ve hükümlüyü sorumlu gösterdi.Başsavcılık: isyan çıkartmak, adam öldürmek, kamu malına zarar vermek, ruhsatsız silah ve patlayıcı madde bulundurmakla suçladığı tutuklulardan biri hakkında 45 yıl, 48’i hakkında 162’şer yıl, 31 kadın tutuklu hakkında ise 103’er yıl ağır hapis olmak üzere toplam 12 bin 175 yıl hapis cezası istendi. Yani katledilen, işkence gören devrimci tutuklular suçlu ilan edildiler…Neden?Çünkü, devrimci tutsaklar direnmişlerdi.Çünkü, ölüm, işkence pahasına onurlarını korumuşlardı. Ve Ulucanlar’da bir gece yarısı “Teslim ol” çağrılarına “öleceğiz” dedikleri için en büyük suçu işlemişlerdi.Saatler boyu işkence görmelerine rağmen inançlarından kararlılıklarından vazgeçmeyen devrimci tutuklular bu kez de böyle cezalandırılmak isteniyordu. “Teslim olmazsanız öldürür, on yıllarca hapis cezası veririz” deniyordu. Ve Ulucanlar’daki vahşetin sorumluları kendilerini böyle aklamaya çalışıyordu. Bu dava ile katiller aklanacaktı, “elleri soğutulmayacak”, yeni katliamlara devam edeceklerdi. Bu dava ile devrimci tutukluların hücrelere konulması meşrulaştırılacaktı. Devrimci tutuklular suçlu ilan edilecekti.TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin bile izleyemedikleri görüntüleri yaratanlar değil, yaşayanlar cezalandırılacaktı. Bir yandan tutuklular hakkında dava açılırken diğer yandan TBMM İnsan Hakları Komisyonunun incelemeleri engelleniyordu. Katiller, katliamlarını kendilerine bile açıklayamıyorlardı. Yalan söylüyorlardı. Tutukluların birbirlerini öldürdüklerini söyleyebilecek kadar alçak ve ikiyüzlüydüler.Faşist devlet Ulucanlar’da çok açık bir şekilde katliam yaptı. Fakat bunu açıklayamadı. Yalan söyledi. Ulucanlar katliamının katillerine emirleri kimin verdiğinin açıklanmaması devletin acizliğidir. Oysa devrimci tutukluların direnişi berrak ve , netti. faşist katliamlar, saldırılar karşısında onların inançları, halka ve devrime olan bağlılıkları, sevgileridir. Doğru yaptıklarına olan inançlarıdır. Devrimciler meşrudur. Meşru olmayan bu düzendir. İnandığı dava için, devrim için, halk için mücadele eden her şeyi göze alanları hiçbir güç yenememiştir. Buca, Ümraniye, 84 ve 96 Ölüm Oruçları, Ulucanlar’da ölümüne direniş bunun kanıtıdır.Faşist devlet Ulucanlar katliamından sonra da yeni katliam saldırılarının hazırlıklarını yaptı. Katiller yine işbaşındaydı. Burdur Hapishanesi’ne düzenlediği katliam girişimi, yine Bergama hapishanesine yönelik saldırılar yaşandı. Devlet bu katliamların hesabını vermeden devrimci tutukluları tümüyle teslim almayı planladığı hücreleri hayata geçirmeye çalışıyor.Devrimci tutukluların on yıllardır kan can bedel kazandıkları hakları, savundukları inançları hücrelerle teslim alınmaya çalışılıyor. Onlar buna izin vermeyecekler. Bunun için ömürlerini ortaya koyacaklar. Devrim ve emekçi halkların kurtuluşları uğruna bedenleriyle geleceği örecekler. Zafer direnenlerin olacaktır.Ölümsüzlerin adları: İsmet Kavaklıoğlu, Aziz Dönmez, Ahmet Savran (DHKP-C)Nevzat Çiftçi (Habip Gül), Ümit Altıntaş (TKİP) Halil Türker, Mahir Emsalsiz, Önder Gençarslan (TKP/ML), Abuzer Çat (MLKP)Zafer Kırbıyık (TİKB).Anıları mücadelemizde yaşayacaktır