İşsizlik, yoksulluk ve sefaletin ve anti-demokratik faşist uygulamaların yaygınlaştığı Türkiye gerçekliğinde emekçilerin birikmiş sorunlarının çözümü anti-emperyalist demokratik halk devrimi ve buradan duraksamaksızın sosyalizme yürümekten geçiyor. Ve hatta, çekinmeden büyük bir güvenle, sorunun devrimden başka bir yolunun bulunmadığını da söyleyebiliriz. Çünkü anti-emperyalist demokratik devrim, her şeyden önce, bu coğrafyayı yoksullaştıran iki temel olguyu, emperyalizme bağımlılığı ve işbirlikçi tekellerin asalaklığını sona erdirecek, bütün kaynakları emekçilerin çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirecektir. Kesintisiz biçimde sosyalizme ilerleyen bir anti-emperyalist demokratik halk devrimi, böylece ortaya çıkaracağı muazzam ekonomik kaynakları devrim yoluyla yenilenmiş bir insan potansiyeliyle birleştirecek, bu yeni sistem ise gelir dağılımı uçurumunu ortadan kaldıracaktır.Bu coğrafya üzerinde yaşayan insanlar, yalnızca son yirmi yılda hiçbir biçimde sorumlu olmadıkları borç faizleri için 1 trilyon dolar ödemişlerdir. Bütün diğer sömürü yollarını bir yana koyduğumuzda bile, emekçilerin ceplerinden çalınan bu rakam tek kelimeyle korkunçtur. O kadar ki, bu parayla, bu ülke bir uçtan diğerine yeniden inşa edilir ve artar bile. Bir an için, bu büyüklükteki paranın ve emperyalistler ve işbirlikçilerinin hortumladığı bütün diğer kaynakların, halk için, daha iyi beslenme ve giyim için, eğitim, sağlık, konut, vb. için harcandığını düşünelim. Böyle bir ülkede işsizlik ve yoksulluktan söz edilebilir mi?Bütün bunlar da bir yana, yalnızca yerli ve yabancı tekkelere ödenen milyarları bulan borç faiz ile kaç hastane, kaç okul anlamına gelir? Yalnızca kirli savaş yöntemleri için harcanan örtülü ödenek paralarının tutarı nedir ve bu paranın harcanışının tek bir emekçi için olsun somut yararı var mıdır? Ortadoğu bölgesinin neredeyse en verimli topraklarına sahip olan bir coğrafyada neyin ekileceğine neyin ekilmeyeceğine yerli ve yabancı tekkeler değil de bilim karar verdiğinde ortaya çıkacak ürün miktarı milyonlarca insanı besleyip giydirmek için yeterli olmayacak mıdır? Sokak çocuklarını, madde bağımlılarını, özürlüleri, hatta yıllarını çalışarak geçirmiş yaşlıları yok sayanlar, onları toplumun fazlalıkları, “yangında en son kurtarılacaklar” olarak gören kirli düzenin kirli yöneticileri tamamen asalaklardan oluşan ve hiçbir somut maddi ürün üretmeyen koca bir baskı aygıtını sırf bu insanlık dışı düzeni korumak için beslerken bir an olsun bu parayla başka neler yapılabilirdi diye düşünmüşler midir?Daha öteye gitmek gerekmez. Sonuç olarak yoksulluğu yaratan bugünkü işbirlikçi kapitalist sistemin yıkılması, ülke kaynaklarını hortumlayan bütün emperyalist finans kurumlarının sonsuza dek bu topraklardan kovulması, yalnızca bu kadarı bile yoksulluğun ortadan kaldırılması için yeterlidir.Ve aynı şey, dünya ölçeğinde de geçerlidir. Bugünün dünyasındaki korkunç tablo, ancak bu tabloyu yaratan kapitalist sistemin yıkılmasıyla, sınıfsız-sömürüsüz yeni bir dünya düzeniyle ortadan kaldırılabilecektir. Bunun dışındaki yöntemlere, emperyalist tekellerin kurduğu “hayır kurumları”na bel bağlamak, boş umutlar peşinde oyalanmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.Çünkü asıl mesele, dünyada ya da Türkiye’de, sizin maddi kaynakları nereye harcamak istediğiniz, neyi öncelikli bulduğunuz meselesidir. Yalnızca Bill Gates’in elindeki 60 milyar dolarlık servet bile, UNICEF’in dünya yoksulluğunu önlemek için öngördüğü 40 milyar dolardan daha fazladır ve siz tek bir insanın elinde birikmiş olan bu kadar muazzam bir servete el koyduğunuzda bile, dünya adeta cennet haline gelir.Sorun bu kadar yalın ve açıktır. Tek bir kişinin elinde birikmiş bu servet, milyarlarca insanın kurtuluşudur; ya da aynı şey başka bir deyimle ifade edilebilir: bizzat bu servet, açlıktan ölen insanların cesetleri üzerine kurulmuştur.Gelecek Ellerimizdedir. Peki, bütün bunlar mümkün müdür?Yani, devrim ve sosyalizm, bu yüce ama zor görünen amaçlara ulaşabilir mi? Bu düşleri gerçek yapabilir mi?Kuşkusuz evet!Çünkü her şeyden önce, bilimsel sosyalizm, yönünü sorunun yaratıcıları olan asalaklara değil, sorunun bizzat kendisini yaşayan yoksulların, emekçilerin dünyasına dönmüştür. Bilimsel sosyalizm M-L, uzun ve zorlu bir mücadele sürecinde, bütün mücadele biçim ve araçlarını kullanarak emekçiler ve yoksullar dünyasıyla bütünleşecek, onların devrimci halk hareketinin öznesi olarak örgütleyecek ve böylece mevcut burjuva kapitalist düzeni kökünden yıkacaktır. Yani bilimsel sosyalizm, yoksullara dıştan bakan bir “hayırseverlik” hareketi değil, bizzat onların içinde yaşayan, kök salan ve onlarla birlikte yürüyen bir devrim hareketidir.O, bir “iyilik” hareketi değil, deyim yenindeyse “herkesin kendisine, yani toplumun bütününe iyilik yaptığı” bir mücadele çizgisidir.O, yoksulların acılarını hafifletmeyi değil, bu acılardan bir devrim öfkesi yaratarak tekelci zenginlerin saltanatını yerle bir etmeyi hedeflemektedir.O, yoksul emekçilerin kendi kardeşlerine yönelttikleri şiddeti, kendi kardeşlerinin ceplerine el atmalarını asla benimsemez ve hoşgörmez; ama aynı öfkenin emek hırsızlarının saraylarına yönelmesini coşkuyla karşılar, soyguncuların düzeninin temellerine vurulan her darbeyi benimser.Ve dahası o, bizzat kendisi de yoksulların, emekçilerin öfkesinin bilinçle donanmış sesi ve politik-askeri öncüsü olarak tarih sahnesinde yerini alacak, her devrimci sosyalist bu son derece meşru ve haklı mücadelenin en ön sıradaki neferi olacaktır.Bilimsel sosyalizm, kimseye bugünden yarına bir yeryüzü cenneti vaat etmiyor elbette; ve elbette, bu savaşım da büyük acılar ve sıkıntılar içersinde yürütülecektir.Acılar ve sıkıntılarla… Ama mutlaka onurla, mücadele etmenin, insan gibi yaşamak için dövüşmenin bütün acıları bastıran son derece haklı gururuyla…Dünya ve Türkiye, “nüfus problemi”, vs. gibi gevezelikler eden düzen soytarılarının söylediklerinin tersine, olağanüstü kaynaklara ve olağanüstü olanaklara sahiptir ve bu kaynaklar, olanaklar, hepimize yeter.Yeter ki, biz, suyun başını tutmuş olan soyguncuları, asalakları oradan kaldırıp atmayı bilelim ve emekçilerin devrimci iktidarını kuralım.