Yılmaz Güney’e Saldırının Hafifliği.!

Yılmaz Güney, sadece sinemacı kimliğiyle değil, aynı zamanda bir yazar, düşünür, devrimci ve kadın hakları savunucusu olarak da ön plana çıktı. Yılmaz Güney bir çok kişi gibi birden devrimcileşmedi. Devrimcileşmesinin bir süreç sorunu olduğunu bilince çıkaramayanlar devrimci olma sürecinde işlemiş olduğu hatalardan hareketle Yılmaz Güney nezdinde devrim ve sosyalizme saldırıyorlar, onun toplum nezdindeki haklı etkisini kurmayı hedefliyorlar.

Yılmaz Güney Kayseri konuşmaları başlıklı yazısında nasıl küçük burjuva bir yaşamda proleter devrimci olma sürecini nasıl yaşadığını anlatarak önemli hatalarının devrimcileşme sürecini işlediğini belirtir. Yani Güneyin kadın sorununu özümlemeside bir süreç sorunudur. Hala devrimciliği yaşambiçimi haline getiremediği dönemde Güney önemli hatalar işlemiş ve bunlarda birisinde kadına şiddet sorununda kusurlu olmasıdır. Yılmaz güney 76lardan sonra devrim düşüncesinde sıçrama yarattığı gibi aynı zamanda hatalarını önemli ölçüde aşmıştır. Haliyle yılmazgüney kadın şiddet sorununda olumsuzbir konumda olması hala devrimciliği özümlemesüreciyle bağlıdır.

Keza, öykü, roman ve Güney Dergisi’nde kaleme aldığı yazılarında, kadın sorununa duyarlı bir bakış açısını ortaya koyarak kendisiyle bir hesaplaşma süreci Yaşar. Yazılarında ve pratiğinde , kadınların yaşadığı zorluklara ve eşitsizliğe dikkat çeker. Magazin dünyasından bildikleri Yılmaz Güney’i tartışmayı, eleştirmeyi yeğleyenler romanlarını, öykülerini ve yazılarını hiç okumamış olanlardır.

Yılmaz Güney, Türkiye sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olarak tanınır. Ancak onun sadece bir sinemacı değil, bir yazar, gazeteci ve devrimci militan olduğunu da unutmamak gerekir. Güney’in yazıları, hem döneminin hem de günümüzün pek çok toplumsal sorununa ışık tutar.

Güney’in kadın sorununa bakışını anlamak için, onun yaşam öyküsünü ve siyasi duruşunu bakmakta yarar var.

Bilindiği üzere Güney, 1937 yılında Adana’nın Yenice köyünde Urfa’dan kan davası nedeniyle göç etmiş Kürt bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası bir çiftçi, annesi ise ev hanımıydı. Çocukluğu yoksulluk ve sefalet içinde geçti. Okumayı çok seven Güney, ilkokulu bitirdikten sonra Adana Erkek Lisesi’ne girdi. Ancak babasının baskısıyla okulu bırakmak zorunda kaldı. Sinemaya olan tutkusu ise daha küçük yaşlarda başladı. Adana’daki sinemalarda çalışarak hem kendini geliştirdi hem de para kazandı.

Güney, 1956 yılında İstanbul’a geldi ve Yeşilçam’a adım attı. Başlangıçta küçük rollerde oynayan Güney, kısa sürede başrol oyuncusu oldu. Ancak onun asıl amacı yönetmenlik yapmaktı. 1961 yılında ilk filmi olan At Avrat Silah’ı çekti. Bu filmde de kadın sorununa değindi. Filmde, erkek egemen toplumda kadınların nasıl ezildiğini ve şiddete maruz kaldığını gösterdi.

Güney, sinemayla birlikte yazmaya da devam etti. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı makalelerde, toplumsal adaletsizliklere, yoksulluğa, sömürüye ve baskıya karşı çıktı. Kadın sorunu da onun en çok üzerinde durduğu konulardan biriydi. Güney, kadınların özgürleşmesinin ancak sınıfsal mücadeleyle mümkün olacağını savundu. Kadınların hem erkek egemenliğinden hem de kapitalist sistemden kurtulması gerektiğini vurguladı.

Kadının Sömürülmesi ve Toplumsal Baskılar

Yılmaz Güney’in yazılarında kadın sorununa verdiği önem, dönemin toplumsal koşullarından kaynaklanır. 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye’de kadınların yaşadığı eşitsizlikler ve toplumsal baskılara dikkat çeker. Kadınlar hem geleneksel hem de modern toplumun baskılarına maruz kalmaktadır. Güney, bu duruma sessiz kalmamış, yazılarında kadınların yaşadığı zorlukları dile getirmiştir.

Yılmaz Güney, kadınların toplumsal cinsiyet rolleri ve beklentileri tarafından sınırlandığını sıkça vurgular. Ona göre kadınlar, geleneksel cinsiyet normlarına göre şekillendirilmekte ve bu durum onların özgürlüklerini sınırlamaktadır. Ancak Güney, kadınların kendi kaderlerini değiştirebilecek güce ve potansiyele sahip olduğunu da savunur.

Kadının Özgürleşmesi İçin Mücadele

Yılmaz Güney, yazılarında kadınların özgürleşmesi için yapılması gerekenleri de sıralar. Ona göre, kadınlar eğitim hakkına sahip olmalı, çalışma hakkına sahip olmalı, siyasete katılmalı, beden haklarına sahip olmalı ve kültürel alanlarda kendilerini ifade etmelidirler. Güney, kadınların toplumsal eşitsizliği ve ayrımcılığı değiştirmek için örgütlenip, mücadele etmeleri gerektiğini vurgular.

Yılmaz Güney’in yazılarında kadın sorununa yönelik eleştiri, sadece toplumsal normlarla sınırlı değildir. Güney, kapitalist sistemin de kadınları nasıl sömürdüğünü eleştirir. Kadınlar hem ucuz iş gücü olarak kullanılır hem de tüketim nesnesi olarak objeleştirilir. Bu durumun değiştirilmesi gerektiğini savunur.

Sinemanın Kadına Bakışı ve Eleştirisi

Güney, sinema alanında da kadın sorununa duyarlı bir bakış açısı sergiler. Sinemanın kadını nasıl temsil ettiğini eleştirir. Genellikle sinemada kadınlar ya idealize edilir ya da kötülenir. Güney, kadın karakterlerin daha gerçekçi ve güçlü bir şekilde temsil edilmesi gerektiğini savunur.

Yılmaz Güney’in yazıları, kadın sorununa duyarlı bir bakış açısını yansıtır. Kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığa karşı mücadelesine ve özgürlüklerine sahip çıkmasına olan katkısını gösterir. Güney, kadın haklarına olan duyarlılığıyla sadece Türkiye sinemasının değil, toplumun daha geniş bir kesiminde de etki bırakmış bir düşünürdür. Onun yazıları, kadın sorununun önemine ve çözümüne dair içmemeli kaynaktır ve Buda Yılmaz Güney’in devrimcileşme sürecinde içine düşmüş olduğu hataları yaşamı ve mücadelesinin tümü olarak gösterilerek, diyalektik materyalizmde uzaklaşılan değerlendirmelerle suçlanıp gözden düşürülmeye çalışılmaktadır. Ama hataları yetmezlikleri ve başarılarıyla halka mal olmuş Yılmaz Güney’i hiç kimse itibarsızlaştıramaz.

Yılmaz Güney Yalnız Değildir.!