Yerel Seçimlerde CHP ve İYİ Parti Uzlaştı.: CHP’nin Bildik Sağdan ve Dincilikte Medet Umma Politikası Devrede..!

CHP, yerel seçimlerde AKP’yi yenme adına, HDP ve demokrat-ilerici kesimlerle ortak hareket etme yerine , demokrasi ve özgürlük düşmanı İYİ Partiyle birlikte hareket etmeyi devleti koruyup kollama politikasına bağlı olarak,sağı sağla yenme hayal mahsulü olmaktan öte gitmeyen politikasını devreye soktu.

CHP ile İyi Parti arasında yapılan yerel seçimlerde ortak hareket etme uzlaşıyla sonuçlandı. CHP ile İyi Parti anlaşma 21 büyükşehir üzerinde sağlanırken iller ve bazı metropol ilçeler için iki parti arasında görüşmelerin devam etmesi kararlaştırıldı. İller ve ilçelerde işbirliği sağlanmasının şartlarının aranacağı ifade edildi.

İki parti arasındaki uzlaşıya göre İYİ Parti; Ankara, İstanbul, Antalya, Bursa, Adana ile CHP’nin elindeki büyükşehirler İzmir, Aydın, Muğla, Tekirdağ, Eskişehir ve Hatay’da aday çıkarmayarak CHP’yi destekleyecek. Buna göre İYİ Parti CHP lehine 11 büyükşehirde aday çıkarmayacak. CHP ise iki parti arasında krize neden olan Balıkesir’de adayını geri çekerek bu kentte İYİ Parti’yi destekleyecek. CHP Balıkesir’in yanı sıra Denizli, Manisa, Kocaeli, Konya, Samsun, Trabzon, Kayseri, Sakarya ve Gaziantep’te aday çıkarmayarak İYİ Parti’yi desteleyecek. Buna göre CHP, İYİ Parti lehine 10 büyükşehirde aday çıkarmayacak. CHP’nin sağdan medet umma politikası yerel seçimlerle sınırlı değildir. Baykal ve ardında Kılıçtaroğlunun önderliğindeki CHP, çözümü emekçi kitle hareketine ve demokrasi güçlerine yaslanma yerine, faşist dinci güçlere dayanma politikasın da ısrar etmiş ve müzmin muhalefet olarak yoluna devam etmeyi amaçlamıştır.

Buradan hareket ettiğimizde bugüne kadar CHP’nin “devletin kurucu partisi” olarak övünmesi, buna bağlı olarak pek çok politik tutumda “önce devletin çıkarları” diyerek karar alması da, ideolojik dayanakları yüzünden, taraftarı rahatsız etmez. Bu yüzden Cumhuriyet tarihi boyunca CHP’nin imzasını taşıyan faşist,ırkçı, baskı ve zulüm politikaları, örneğin İstiklal Mahkemeleri, Varlık Vergisi döneminde azınlık Hıristiyan ve Musevilerin mallarına el konulması, Aşkale’ye sürülmesi, Kürt katliamları, her türden muhalefet üzerinde ağır yasaklamalar ve faili meçhul cinayetler vb. söz konusu olduğunda, bunların “Cumhuriyet’in kendisini korumak için başvurduğu zorunlu ve bundan dolayı da meşru” önlemler olduğu savunulur. İnanç ve vicdan özgürlüğünün lafı bile edilmez. Geçmişte yaşanmış uygulanmış bu politikalar, cumhuriyet ve demokrasi kelimelerinin asla yan yana gelmesine gerek olmayan “özel durumlar” olarak kabul edilir.

Duyarlı olunan kavramlar, zaten altı ok üzerinde yazılanlardır. Bunların tümü, kendisine özgü tanımlara sıkıştırılmıştır. Milliyetçilik, “Atatürk Milliyetçiliği” olmuştur. Devrimcilik, “Atatürk devrimlerini korumak” biçiminde anlaşılır ve örneğin Deniz Gezmiş bile bu çerçevede sahiplenilir. Devletçilik, “karma ekonomi” haline getirilmiş ve “özel sektör” dokunulmaz kılınmıştır.

Bütün bunlardan ötürü, CHP’nin muhalefet eksenleri de bu ideolojik çerçeve içindedir. Seçmen kitlesinin esas beklentileri bunlar çerçevesinde tutum almakla ilgilidir. Bir ideoloji partisi olma özelliği ağır basan partinin, son yirmi yılda öne çıkan “sağcı seçmenden oy kazanmak” amacıyla giriştiği manevralar, seçmelerini ve taraftarlarını şaşırtan sonuçlar doğurmuştur. MHP ya da İslamcı geçmişleri herkesçe bilinen adaylarla girdiği seçimlerden oy kaybederek çıkmasına karşın, bu “taktik” bir kenara bırakılmış değildir. Ancak sağa yönelim, görülmekte, bizzat yönetici ya da aday durumunda olanlar, “din, vatan, devlet” konularında iktidarla yarışmayı marifet sanmaktadır. Savaş çığırtkanlığı, şehit cenazelerinde gösteri, Cuma namazlarına gitmek, ayetli nutuklar çekmek, yama gibi dursa da, kimseyi samimiyetine inandırmasa da ve elbette bu kavramlara itibar edenlerin oylarını çekmese de başvurulan araçlar haline getirilmiştir.

Ne var ki, bütün bunlar yalnızca oy kaygısıyla değil, özellikle savaş politikalarını destekleyen bir yol izlenmesi gerektiğine inandıkları için de yapılmaktadır. Özellikle son kriz sürecinde, halkın esas sorunlarından uzak bir dincilik ve milliyetçilik yarışına girmiş olmalarının başka bir açıklaması yoktur.

Gerçekte, işbirlikçi tekelci burjuva çıkarlarını savunan politikaları şu andaki iktidardan daha iyi yürütebileceği iddiasından daha fazla hiçbir vaadi olmayan CHP’nin, eğitim ve sağlık başta olmak üzere işçi ve emekçi halkın çıkarlarına uygun bir politika izleyeceğini, özellikle “terörle mücadele” konusunda kendisini açığa vuran “demokrasi” anlayışıyla, iktidar partisinden daha farklı, demokratik, barışçı bir çözüm getireceğini gösteren hiçbir belirti yoktur.

Yeni Milli Şefliğe soyunan Erdoğan’ın, FETÖ ve PKK ile mücadele konularını öne çıkararak etrafında ördüğü “milli cephe”nin utangaç bir mensubu olmanın ötesinde bir varlığı olmadığını söylemek hiçte haksızlık olmayacaktır. “Dış güçlerin saldırısına karşı vatan savunması” propagandası karşısında da kendisine özgü bir politika üretemeyişi ve çözümü sağdan arama politik duruşu nedeni, tümüyle CHP’nin genlerinde bulunan devletçi ve milliyetçi özelliklerdir. Oysa tam da bu iki özellik,-onun egemen sınıfların temsilcisi olma karakteriyle birlikte- bir zamanlar CHP’nin savunur göründüğü “demokratik, özgürlükçü ve halktan yana” reformist politikalar bile üretebilmesinin önündeki en ciddi engellerdir. Günümüz işbirlikçi tekelci burjuvazisinin siyasi çehresinin vazgeçilmez renkleridir bunlar.CHP, şu anda kendisini mahkum hissettiği bu egemen politik ortam içindeki konumu yüzünden, sendikalardan, işçi eylemlerinden, demokratik kitle hareketlerinden, her ilerici hamleden uzak durmakta, adeta AKP iktidarının “doğal yollardan” son bulmasından öte bir beklentisi olduğuna dair bir işaret vermemektedir. Buradan olarak CHPde demokratik bir muhalefet beklemek ve buradan AKP iktidarına karşı kolu kanadı kırılmışta olsa batı tipi bir demokrasi savunmasını beklemek boş bir çaba olacaktır. Bunu en son olarak yerel seçimler de HDP ve demokratik güçlerle ittifak yerine faşist,demokrasi ve Kürt düşmanı İYİ Partiyle ve sağdan Mahsun Yavaş gibilerini belediye başkanı adayı göstermesinde görmek mümkündür.

Faşist dinci AKP ve Cumhur İktidarının yenmenin yolu, aynı .

çizgide hareket ederek devletçi politikalarla AKP iktidarına payanda olmaktan öteye geçmeyen, faşist dinci güçlere dayanmak değil, demokrasi ve eşitlik için dövüşen işçi,emekçi ve Kürt halkının birleşik mücadelesini örmekten geçtiğini unutmayalım.