Yerel Seçim Sonuçlarını Doğru Okumak ve Doğru Sonuçlar Çıkarmak; Belediyeler Devletin Kurumu Ama Kendisi Değil ..!

Seçimlerde CHP’nin uzun yılların ardında birinci parti çıkması ve bazı kesimlerin bunu iktidar değişimi gibi sunması, emekçi yığınların bilincinde önemli yanılsamalara yol açmaktadır. CHP, çok özgün ve özel bir politik sürecin etkisiyle sandıkta birisini parti çıkması ne ekonomide ve nede devlet yönetiminde köklü değişimlerin nedeni olarak görülüp-gösterilemez. Saray iktidarı ve ittifakının yerel seçimlerde yenilgiyle çıkması , her seçimde başarıyla çıkan Erdoğan kliğinin darbelenmesi ve emekçilerin, kendi gerçekliklerini anlamak bakımından önemli bir gelişme yaratmış ve dipten Saray faşizmine karşı güçlü bir tepkinin birikip dışa vurduğunu gösteriyor.
Devrimciler bakımından nesnel olarak ortaya çıkmış olan bu olanağı kitlelere açılma ve onları örgütleme çalışmasında önemli manivelaya dönüştürmekle yüz yüze oldukları bir olgu olarak karşımızda duruyor.
Yerel seçimlerde yenilgiyle çıkan faşist dinci iktidar partilerin AKP,MHP- çıkışları ve sandık-seçim-halk iradesi üzerine bir birini inkar eden açıklamaları,sınıf düşmanının politikalarından da öğrenmesini bileceklerse eğer, 31 Mart’tan bu yana Erdoğan ve AKP-MHP ortaklığının sonunu ilan ederek umutsuzluktan umutlu olmaya vesile olmuş bir CHP kazanımını zafer sayarken, iktidar sorununu unuttuklarını akla getirirlerse gerçeklerden öğrenmiş olurlar.
Yerel seçimlerde CHP’nin 1.parti çıkmasıyla Erdoğan iktidarının sonunun geldiğini ileri sürerek İmamoğlu’nu şimdiden geleceğin cumhurbaşkanı ilan edenlerin önümüzdeki dört yıllık süreçte ülke, bölge ve uluslararası alandaki gelişmelerin ne tür sonuçlara yol açacağı üzerinde düşünmeksizin belediye yönetimlerinin alınmasıyla devlet organizasyonunun omurgasının yerli yerinde durduğunu da unutarak bazı CHP’li bazı ekonomist ve milletvekillerinin ekonominin yüzde 85’i CHP belediyelerinin yönetimine geçti türünden devlette kopuk dayanaksız yargılarını destekler yönde değerlendirmeler yapmaları ise belediyeler ile iktidar değişimini gerçekleşebileceği bir başka hayalin biçimidir.
Evet, sandığı halk iradesinin tek temsil kutusu görerek faşist gerici yönetimlerini demokrasi olarak yaldızlayanlar, halk desteği kendilerine değil de muhaliflerine yöneldiğinde Devlet Bahçeli gibi, “Türkiye Devleti sandıkla kurulmadı, herkes haddini bilsin!” yönlü açıklamalarla geçersiz ilan edecek denli riyakar olabilmektedirler. Evet, faşist dinci Saray rejiminin ekonomik-sosyal politikalarıyla siyasal baskı ve yasak zinciri, artan yoksulluk ve işsizlik, kitlesel umutsuzluğa sürükleyen kültürel-dini ve militarist kuşatma giderek artan bir tepki birikimine yol açmış ve bu da seçimlere yansımıştır. Kuşkusuz bu önemlidir. Ancak ülkenin ve çeşitli ulus ve ulusla azınlıklardan emekçi halkların içine çekildiği onca yoksunluk ve yıkıma karşın Erdoğan yönetimi hâlâ işbaşındadır ve ekonomik-sosyal ve siyasal uygulamalara imza atmaktadır. Seçim sonuçları, şovenist faşist ve militarist yayılmacı politikalara karşı bir tutum ifadesi olarak da ‘okunabilir’ ama bu sonuçlar sömürülen sınıf ve emekçi halkların diğer kesimlerinin örgütlenme ve mücadele düzeyine katkılarıyla birlikte değerlendirilmek durumundadır. Seçimler aracılığıyla politikanın çeşitli biçimlerine ilgi düzeyleriyle işçi ve emekçilerin saflarında bir hareketlenmeden daha fazla söz etmek mümkündür.

 Ne ki CHP’ye ve Kürt hareketine verilen desteğin, çalışan halkın farklı kesimlerinin bir beklentiden öteye geçen kendi gücüyle istemlerini kabul ettirme ve giderek koparıp alma yönündeki örgütlü hareketin ifadesi olmadığı da çok açıktır. İşçi yoğun birçok kentte belediye yönetimi CHP’ye geçmiştir. Buna karşın bu durumu bir sınıf yönelimi olarak görmek yanıltıcı olacaktır. CHP’ye beklentici yaklaşım, halk kitlelerini siyasal-ekonomik cenderenin yanı sıra, sosyo-psikolojik-kültürel kuşatmayla teslim alma politikasına karşı çıkış yolu arayışıyla bağlıdır ve kimi sosyal yardımcı ve kültürel davranış serbestliği olanakları yönünden kısmi karşılık bulma olasılığının ötesine geçildiğinde ancak yanıltıcı işlev görebilir. Bunu dikkate almayan bazı demokrat ve ilerici muhalefet kesim, TİP’in, CHP desteğindeki reformist politikasında uğradığı kayıpların çok daha fazlasıyla yüzleşmek durumunda kalabilecektir. Şu ya da bu demokrat ve devrimci parti ve örgütün, seçim çalışmasını kitle içindeki devrimci çalışmanın bir yanı ve unsuru olarak ne oranda başarılı şekilde yürüttüğü, elbette öncelikli olarak kendilerinin sorunudur ama yerel seçimlerde devrimci ve demokrat kesim en başarısız bir seçim dönemi yaşamıştır. CHP’nin kuyruğuna takılma nedeniyle güçlü bir devrimci seçim kampanyası örgütlenememiştir. Hozat’ta Sol Parti, Samandağın’da TİP birere belediye başkanlığı kazanırken, birkaç yüz oyla belediye, TİP Gebzede, TKP şemsiyesi altında seçimlere giren Maçoğlu Kadıköy’de ve DEM parti ittifakı Dersim ilçelerinde başarılı olamaması gibi sorunlu seçim sonuçlarının devrimci bir yaklaşımla irdelenmesi hatalardan dersler çıkararak aynı yanlışların tekrarlanmaması için mücadele etmek gerekiyor. Yerel seçimlerde Saray iktidarı halktan bir şamar yemiş ama Belediyeleri muhalefetin-CHP ve DEM Parti- kazanması Saray iktidarına bir şamar olmuş ama unutmayalım ki devlet iktidar hala, AKP-MHP ve Cemaatler ittifakının elinde. Beleidylerin el değiştirmesi devlet iktidarının el değiştirmesi  anlamın gelmediğini bilerek ,emekçilerin  aldatılmalarına  geçit vermeyelim.