Türkiye çok
uluslu ve çok mezhepli bir ülke. Egemen olan ulus Türk ulusu ve egemen olan din
İslam mezhep ise Sunni hanefi. Devletin resmi politikasına göre başta Kürtler,
Ermeniler, Rumlar, Ezidiler azınlıkta olan ulus ve ulusal azınlıklar. Yine
Aleviler, Hristiyanlar azınlıkta ve egemen din İslam ve egemen mezhep Sünniler
tarafından baskı altında tutulmakta ve devletin resmi inkarcı ve imhacı
politikaları nedeniyle yok sayılmakta yada sistemli olarak asimilasyona tabi
tutulmaktadır. Gerek Osmanlı ve gerekse de 101 yıllık Cumhuriyet döneminde
katliamlara maruz kalmışlardır.
Hala iktidarı elinde tutan AKP-MHP faşist dinci Cumhur İttifakı Türk olmayan
ulusa ve ulusal azınlıklara, din ve mezheplere yönelik kara propaganda
yürütmekte ve başta diyanet işleri başkanlığı olmak üzere devlet eliyle
kendinden olmayanlara yönelik nefret ve linç politikasını teşvik etmektedir.
Son süreçte, Erdoğan ev bahçelinin başını çektiği faşist dinci güruhun
teşvikiyle medyada ve günlük yaşamda giderek artan bir nefret söylemi sorunuyla
karşı karşıyayız. Nefret söylemi, belirli bir gruba, ırka, cinsiyete,
dine-mezhebe veya cinsel yönelime karşı ayrımcı, hakaret veya tehditkar
ifadelerdir. Linçin önünü açan nefret ve söylemi, sadece söz konusu gruplara
değil, toplumun bütününe zarar verip, halklar arası düşmanlığı körüklemekte,
halkların baskı ve yoksulluğa karşı ortak hareket etmesini engellemektedir.
Peki neden insanlar politik ve ekeonomik kriz durumlarında sıklıkla
saldırganlaşıyor? Bu sorunun cevabı, politik iktidar hırsı, kültür, psikoloji
ve sosyoloji alanlarında yapılan araştırmalarda bulunabilir.
Psikolojik açıdan bakıldığında, nefret söyleminin arkasında çeşitli faktörler
yatmaktadır. Bunlardan biri, iktidar olma ve iktidarda kalma hırsı, öfke ve
korku gibi olumsuz duygulardır. Özellikle pandemi, ekonomik kriz, siyasi
kutuplaşma gibi belirsizlik ve tehdit yaratan durumlarda, insanlar daha fazla
stres altına girer ve kendilerini savunmaya alırlar. Bu durumda, farklı
olanlara karşı düşmanlık beslemek, kendi iktidar ve kimliklerini güçlendirmek
ve kontrol hissini yeniden kazanmak için bir mekanizma haline gelebilir.
Bir diğer faktör ise, bilişsel yanlılıklardır. Bilişsel yanlılıklar, gerçekliği
algılama ve yorumlama şeklini etkileyen zihinsel eğilimlerdir. Örneğin, onay
yanlılığı, kişinin kendi görüşlerini destekleyen bilgilere daha fazla önem
vermesi ve karşıt bilgileri görmezden gelmesi vb. anlamına gelir. Bu yanlılık,
insanların kendi gruplarına ait olmayanlara karşı önyargılı olmasına ve onları
tek tip olarak görmesine neden olabilir. Benzer şekilde, kayıp versiyonu
yanlılığı, kişinin sahip olduğu şeyleri kaybetmekten çok korkması ve bunu
önlemek için her türlü eyleme girişmekten beis görmemesi. Bu yanlılık da,
insanların değişime direnç göstermesine ve statükoyu korumak için başkalarını
suçlamasına yol açabilir.
Sosyolojik açıdan bakıldığında ise, nefret söyleminin arkasında toplumsal yapı
ve kültür de rol oynamaktadır. Toplumda var olan eşitsizlikler, ayrımcılıklar,
adaletsizlikler ve çatışmalar, insanların hoşnutsuzluk ve huzursuzluk duymasına
neden olur. Bu durumda, bazı gruplar kendilerini mağdur olarak görürken, bazı
gruplar da kendilerini üstün olarak görür. Bu iki uç arasında bir gerilim
oluşur ve nefret söylemi bu gerilimi körükler. Ayrıca, toplumun değerleri,
normları ve inançları da nefret söylemine etki eder. Bazı toplumlarda hoşgörü
ve çoğulculuk gibi değerler ön planda iken, bazı toplumlarda Türkiye de olduğu
gibi milliyetçilik ve muhafazakarlık gibi değerler baskındır. Bu değerler de
insanların farklı olanlara karşı tutumlarını belirler.
Kültürel nedenler: Nefret söylemi, insanların kültürel farklılıklara,
çeşitliliğe veya çok kültürlülüğe uyum sağlamakta zorlandıkları zaman da ortaya
çıkabilir. Bu durumlarda, insanlar kendi kültürlerini, inançlarını veya
geleneklerini savunmak için başkalarını eleştirmek veya reddetmek
isteyebilirler.
Haliyle nefret söylemi, insanların kendi kültürlerinin üstünlüğünü vurgulamak
veya başka kültürleri asimile etmek istedikleri zaman da kullanılabilir. Nefret
söylemi, insanların kendi kültürlerinin değerlerine uygun olmayan davranışları
cezalandırmak veya yasaklamak istedikleri zaman da görülebilir.
Nefret söyleminin nedenleri ne olursa olsun, sonuçları hep halkalr arası
düşmanlıktır. Nefret söylemi, toplumda kutuplaşmaya, ayrışmaya, şiddete ve
ayrımcılığa yol açar ve katlimlara zemin hazırlar.. Nefret söylemi, bireylerin
psikolojik sağlığını, sosyal ilişkilerini ve yaşam kalitesini olumsuz etkiler.
Kısacası, nefret söylemi, demokrasiyi, insan haklarını ve barışı tehdit ederken
egemen sınıfların iktidarının sürüp gitmesine güç katar.