“Yedi kapılı Teb
şehrini kuran kim? / Kitaplar yalnız kralların adını yazar. / Yoksa kayaları
taşıyan krallar mı? / Bir de Babil varmış, boyuna yıkılan, / kim yapmış Babil’i
her seferinde? / Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar / altınlar içinde yüzen
Lima’nın? / Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince? / Yüce Roma’da
zafer anıtı ne kadar çok! / Kimler acaba bu anıtları diken? / Sezar kimleri
yendi de kazandı bu zaferleri? / Yok muydu saraylardan başka oturacak yer /
dillere destan olmuş koca Bizans’ta? (…)”
Bertolt Brecht
Kamusal alanlarda kimlerin resimleri çerçeve içerisine alınır? Mesela dünyanın
bir köşesinde, içine girdiğimiz resmi bir makamda kravatıyla devlet başkanları
ya da tacıyla kralların portreleri bizi karşılar. Ruhani liderler, siyasi
figürler de pek çok resmi-gayrı resmi makamın üst köşelerinde yer alır. Ya da
belki bir operaya ya da tiyatroya girdiğinizde, büyük işler başarmış
sanatçıların portreleri kalın bir çerçeve içerisinden çapraz bakışla üzerimizde
belirir. Oymalı ya da düz kesim; altın varaklı ya da ahşap renkli çerçevelerin
içerisindeki yüzler kimlere ait?
Beyler, liderler, paşalar, sanatçılar, yazarlar, krallar, sultanlar,
generaller… hepsi dört kenarın içine sığıyor. Peki ama hiçbir şeyi olmayanlar?
Sıradan hayatların sıradan insanları? Emeğinden başka satacak bir şeyi
olmayanlar?
Toplumsal tarihten izler bulabileceğimiz pul dünyasında da aynı yüzleri görüyoruz.
Bu kategori filatelide ‘ünlüler ve şöhret sahipleri’ gibi bir isimle anılıyor.
Fakat bugün, on binlerce suratın arasında parlayan kimi ‘ünsüz’ yüzlere
değineceğiz. Geçtiğimiz hafta hiçbir şeyi olmayanların pullara yansıyan
yüzlerini konuşurken kölelerle söze başlamıştık. Bütünlüklü bir anlatı
yarabilmek adına bugün, işçilerin pullardaki portre temsili ile devam etmek
gerekiyor.
İSİMSİZ BİR ‘SOYLU’
Pullarda profil fotoğraflı insan yüzleri, tıpkı duvarlara asılan muhtelif
çerçeveler gibi bir kontura sahiptirler. Hatta gerçek çerçevelerin ahşap
oymaları, pul kağıtlarında da taklit edilir. Soyluluğu çağrıştıran şatafatlı
çerçevelerin kullanımıyla pulun merkezine oturan insan fotoğrafının daha da
prestijli bir hale bürünmesi amaçlanır. Bu sayede pulla karşılaşan kişi, daha
resmin merkezindeki yüzü tanımadan ‘önemli’ bir insana baktığını idrak eder.
Önemli insan pulları
Tıpkı köleler gibi işçilere de pullarda kolay kolay rastlamayız. Hele bir
portre içerisinde, sıradan bir insana pulda yer vermek? Portre pulunun ‘soylu’
doğası gereği hayal bile edilemezdir. Çünkü her zaman tekrarladığımız üzere,
pullar muktedirlerin tekelinde, kendilerini göstermek istedikleri şekillerde
basılan kağıtlardır. Tasarımın estetiği ile ideolojik yansımaları kağıdın
dışına taşar. Bu sayede karşılaştırmalı olarak analiz etmemiz mümkün hale
gelir. Yoksa tek başına bir pul fazla bir şey ifade etmez. Yani köle sahibinin
bastığı bir pul köle sahibinin gözünden dünyanın bir okumasını yapmamızı
sağlar. Bir burjuva diktatörlüğü ya da bir burjuva demokrasisi de bize kendi
gözüyle kendisini anlatır.
Diğer her konuda olduğu gibi portreler de, o pulu basan posta teşkilatının ait
olduğu devletin karakterine göre biçimlenir. Yani bir portre pulunun merkezinde
olmayı hak eden farklı insanlar arıyorsak eğer, farklı bir ideolojik/toplumsal
karaktere sahip ülkelerin pullarını incelememiz gerekiyor. Konumuz pullarda
neredeyse hiç karşımıza çıkmayan bir sosyal sınıfı kapsıyor. Üstelik o sınıfın
isimsiz bir üyesini portre olarak ele alan bir pul arıyoruz. Dolayısıyla bir
proletarya diktatörlüğü denemesine, bir proleter devrim rüzgarına kulak
vermeliyiz.
Ekim Devrimi ile birlikte Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler öncülüğünde
kurulan Sovyetler Birliği’nin erken dönem pulları bu anlamda bize harika bir
alan açıyor. Sovyetler Birliği’nde özellikle 1920’lerde basılan pullar,
devrimin ‘emekçi’ karakterinden dolayı dünyada eşi benzeri olmayan örnekler
sunuyor. Aradığımız ‘satacağı emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan bir insanın,
bir işçinin portresi’ de tam da burada karşımıza çıkıyor.
İşçi pulları
Sovyetler Birliği’nde 1923 yılında basılan bu pulu bir süre inceleyelim
(Sovyetler’in bastığı ilk pullardandır). Tasarımın merkezindeki kişi ‘önemli’
birisi değil. Takım elbisesi, apoleti ya da madalyası da yok: Anadan üryan
karşımızda duruyor! Özensizce başa geçirilmiş kasketi dışında bir kıyafeti yok.
Sadece elinde tuttuğu, küreği andıran bir aleti var. Rusya’da yaşayan
milyonlarca insan gibi, sahip olduğu tek unvan ‘işçiliği’.
Bunlar ilk başta gözümüze çarpanlar. Belki ilk örneklerden olabilir ancak
Sovyetler Birliği’nde ve başta sosyalist ülkeler olmak üzere diğer ülkelerde
basılmış tek işçi portresi bu değil. O halde bu ‘isimsiz işçi’ pulunu özel
kılan ne?
İki neden var. Birincisi işçinin yüzünde saklı: Sovyetler’deki hakim sanat
anlayışında değişimle de birlikte, 1930’lardan itibaren dönem dönem ‘idealize
edilmiş’ işçi karakteri ‘standart’ hale gelir. Fakat isimsiz işçimizin idealize
edilecek hiçbir yanı yok. Yamuk, şişkin bir yüzü, kırışık bir cildi ve yorgun gözleri
var. Sovyetler Birliği’nin iki farklı dönemine ait işçi portrelerini
kıyasladığınızda siz de bahsettiğimiz farkı göreceksiniz.
Bu iki işçi tasarımından hareketle, ne idealize edilmiş olan kötüdür ne de tam
tersi gibi bir anlam çıkartma derdinde değiliz. Amacımız analiz ise estetik
değerlerin ‘iyisini’ ve ‘kötüsünü’ belirlemek bize düşmez. Bize düşen her
ikisini de toplumsal tarih çizgisi üzerinde anlamlandırmaktır. Bu doğrultuda
‘isimsiz işçi’ adını verdiğimiz eserde gördüğümüz işçi, sosyalist bir devletin
inşasına yeni girişmiştir. Ancak yüzlerce yıldır altında ezildiği sömürü
düzeninin, savaşların, kıtlığın yorgunluğunu henüz atamamıştır. O artık pula
çıkmış, ‘kimsesizlerin kimi’ olmuştur ancak daha düne kadar aşağılanmış, insan
yerine konulmamış bir işçidir. Sadece siyasi iktidarı değil aynı zamanda
onurunu da henüz elde etmiş bir insanı temsil etmektedir. Oysa diğer ‘idealize’
edilmiş işçi, belli başlı haklara kavuşmuş, tek ülkede sosyalizmi inşaya
girişmiş bir işçiyi temsil eder. Her ikisi de işçidir ancak bambaşka koşulların
bambaşka karakterleridirler. Dolayısıyla sanat anlayışının evrimi burada asli
öneme sahip değildir.
‘BİZLER GİBİLER UZAKLARDA İKTİDAR’
İsimsiz işçimizi ‘özel’ kılan diğer yanı öğrenmek için nicel çeşitlilikle
anlamlanan temsiliyetine değinmemiz gerekiyor. Her pul tasarımı eşsiz ve
benzersiz değildir. Bazı zamanlar, bir suret ya da bir sembol yıllar içerisinde
defalarca işlenir. Sadece küçük değişiklikler bu pulları ‘ayrı’ kılar: Örneğin
arka plana düz bir renk değil de bir manzara yerleştirilir. Ya da yüzü
çevreleyen çerçevenin motifleri, renkleri, çizgileri değişir. Ancak bize bakan
surat aynı kalır.
Uzun süre iktidarda kalan bir lider ya da kral/kraliçe bunun en güzel
örneğidir. Mesela Birleşik Krallık’ta on yıllar boyunca iktidarda kalmış
Kraliçe Elizabeth’in sureti, düne kadar her pulun bir köşesine iliştirildiği
gibi aynı suretin merkeze oturtulup sadece rengin ve değerin değiştiği yüzlerce
pul basılmıştır. Yani bir süre sonra bu yüzü gördüğünüzde dersiniz ki “Aha! Bu
pul Birleşik Krallığın pulu”. Günümüzün kapitalist jargonuyla özetlemek
gerekirse, portre pullarına taşınan kimi isimler ülkelerin ‘reklam yüzüdür’.
Elizabeth pulları
Sovyetler Birliği için de şüphesiz bu kişi Lenin’dir. Ekim Devrimi’nin öncüsü
Lenin adına basılan pullar başlı başına bir kategori sayılacak kadar fazladır
-üstelik sadece Sovyet menşeili değildir. Fakat Sovyetler’in erken yıllarında
bizim isimsiz işçimiz bir dönem Sovyet yönetiminin ‘sembolü’ haline gelir. Bu
alışılmışın dışında surat, farklı biçimlerde, farklı değerlerde ve farklı
renklerde defalarca Sovyetler Birliği’nin posta teşkilatı tarafından kağıda
basılır.
Peki bunun ne önemi var? Aktardığımız bu bilgiler münzevi değil de ne? Aslında
yanıtı basit. Bahsettiğimiz yıllarda mektup, birincil öneme sahip iletişim
aracıdır. Telefonun uzun yıllar son derece sınırlı bir kullanım sunuşu,
postacılığı sadece canlı tutmaz; aynı zamanda onu daha ‘ekonomik’ kılar. Bu
yüzden kullanıcıların sınıfsal çeşitliliği açısından, diğer iletişim
araçlarının kullanıcılarına kıyasla daha ‘renkli’ bir tablo ortaya çıkar.
Dolayısıyla dönemin nicel ve nitel olarak en kullanışlı iletişim aracının
üzerine basacağınız bir resim çok ama çok büyük bir önem taşır.
Bizim isimsiz işçi de böylece 1920’lerden itibaren dünyayı dolaşır. O günlerde
bunun anlamını bir düşünün: Ekim Devrimi daha çok kısa bir süre önce olmuş,
dünya henüz yerinden oynamıştır. Böyle bir zaman diliminde yaşarken, bir anda
elinize geçen mektubun üzerinde sizin gibi birisini görüyorsunuz. Mektubun
zarfında düne kadar peruklu, kravatlı, üniformalı adamların durduğu yerde artık
tıpkı sizin gibi biri duruyor. İnanılır gibi değil! Haliyle bunun tek bir
anlamı olabilir diye düşünürsünüz: Sizden çok uzaklarda, sizin gibiler
iktidardadır! Sınırları, kıtaları aşan bu mesajı taşıyan iletişim aracı işte bu
yüzden dönemi için çok değerlidir.
PULLARDA İŞÇİ İKTİDARI PERSPEKTİFİ
Burjuva iktidarlarının posta teşkilatlarında yer yer işçilerin yüzlerine
rastlarız. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra artan bu temsiliyetin
içeriği ve kökeni bahsettiğimiz ‘portrelerden’ çok farklıdır. Gerek çeşit
olarak gerek içerik olarak Sosyalist ülkelerle kıyaslanamayacak kadar zayıf bir
temsiliyete sahip olan bu pullarda her şeyden önce bir ‘samimiyet’ sorunu
vardır. Yani bir pulda konu edilen ‘işçi’ o ülkenin sanki etnolojik bir değeri
gibi işenir. Son kertede ‘trafik kazalarını önleme haftası’ pullarından farklı
bir yanı yoktur.
İşte burada ayırt edici unsur iktidar perspektifidir. Bahsettiğimiz portre
pullarında iktidarı o çerçeve temsil etmektedir. Ve çerçevenin içerisinde yer
alan bir önceki ağaya paşaya tekme vurulmuş, yerine kirli elleri, çıplak
vücuduyla bir işçi geçmiştir. Tıpkı 1917’de Çarların Kışlık Saray’ını basan er
Bolşeviklerin çamurlu çizmeleriyle o güne kadar narin ayaklara alışmış
hanedanlık merdivenleri arşınlaması gibi. Artık yıllarca ‘önemli’ kişilerin yer
aldığı o oymalı çerçevede herkes gibi biri vardır. İşte ilk bakışta pul deyip
geçtiğiniz bu 1923’e ait kağıt parçasında, insanlığa dair bu yüce anlam
saklıdır.
Hiçbir şeyi olmayanların pullara yansıyan yüzleri kölelerle veya işçilerle
sınırlı değil. Onlar için söylediğimiz şeylerin çoğunu -hatta fazlasını-
kadınlar için de söyleyebiliriz. Bu anlamda arayacağımız yanıtlar bizi tekrar
Sovyetler Birliği’nin erken dönem pullarına götürecek. Ancak pullarda
kadınların kurtuluş mücadelesine tutacağımız mercek, ayrı bir yazıyı hak
ediyor. Haftaya kadınların pullardaki hikayesini konu edinerek Pul Koleksiyonu
yazılarında tekrar görüşmek dileğiyle…
Kavel Alpaslan
Gazete Duvar