Örgütsüzlüğün Moda Adı “Birey Olma”..!

Hatırlanacağı üzere ” 12 Eylül faşist darbesinin ardında yaşanan savaşmadan alınan ağır yenilgi, devrimci saflarda tasfiyeciliği ve örgüt düşmanlığını kışkırtmış ve anlı-şanlı bir çok yönetici  kadro bir dönemler  örgütsüzlüğün bir ifadesi olması nedeniyle şiddetle eleştirdikleri “birey olamadık” yaklaşımını, ağır yenilgi ve devrimci sosyalist hareketin geri çekilmesiyle birlikte yeniden piyasaya sürmüşlerdir.

Demokrat ve devrimci geçinen aydınlar arasında ” bağımsız aydın ” kimliği imrenilerek yaygınlaştırıldı. Politik ve örgütlü mücadelenin dışında olmak,  aydın birey olmanın vazgeçilmez koşulu gibi görüldü, gösterildi. Dahası ilerici demokrat geçinen aydınların saflarında , adeta politik olarak yan tutar görünmekten ve risk almaktan korkar hale geldiler. 

Haliyle Türkiyeli devrimcilere zoraki  “ego aşısı” bireyin ve bireyi anlatan bir sanat dalı olarak romanın yükseliş çağı, dönekliğin ve örgütsüzlüğün kutsandığı yüzyıl oldu.

Kapitalizmin gelişmesi durduğunda ve vahşiliğinin yeniden alana dönmesiyle birlikte, umutlu bireyin yükselişi de sona erdi. Aslında ortalığı saran Kafka karamsarlığıydı. Yüzlerce yıllık umutlu birikimden sonra bireyin sürüleşmesi dönemi geldi. Bireyin zincirleri kırdığında bile söz edildi iyi niyetle. Sanki devrimci ve komünistler kimliği yok edilmiş insanlar istiyorlardı. Sanki devrimci ve komünistler bireyin taşıdığı özgül zenginlikleri göz ardı ediyorlardı. “Ben” edebiyatı devrimci saflarda adeta bulaşıcı hastalık gibi yayıldı.

Dahası, Türkiye aydını, yarı-aydını ve devrimcisi, kurulu düzenin ideolojik ve kültürel saldırısı altında “ben”leşememek kaygısına düştü. Ama asıl kaygı duyulması gereken şey, yeterince “biz”leşememekti. Hiç kuşkusuz. İnsanın “birey” olarak gelişimi kapitalizm altında gerçekleşti. Büyük bir sıkıcılık içinde akıp giden ve yüzlerce yıl süren feodal dönemden devasa bir atılımla çıktı insanlık. 

18. yüzyılın son ve 19. yüzyılın ilk yarısı insanın yükselişine tanıklık etti. Otomobilin, buhar makinalarının , okyanuslar aşan gemilerin, gizemli keyiflerin dönemiydi bu. 

Artık yüzyıllara değil, bir insan ömrüne akla gelmeyecek değişiklikler sığdı. Bireysel girişimin altın çağıydı yaşanan. Felsefede, siyasette, ekonomide insanın tanrıdan üstün sayıldığı bir çağ. Bugün artık bireyin gelişmesi durmuştur. Bireylerin düşünce üretmedeki bağımsızlığı tükenmiştir. Egemen güçler, idealleri onlar adına üretir ve toplumun tüketimine sunar olmuştur. Çünkü. Tekelci kapitalizm sadık bedenler istiyor yalnızca. 

 Burju kapitalist sistemde birey diye bir sey yok. Bugün tekelci kapitalist toplum, bireyi her şeyiyle ele geçirmeye çalışır. Birey düzene uyumu ölçüsünde özgür kılınmakta. Ve en önemlisi, kendi rızasıyla kendi bireyselliğinden feragat eden insanlar olmamız isteniyor. Bakınız burjuva medyaya; “su içtiği kuyuya, ekmek yediği kaba pisleme” edebiyatı götürüyor ortalığı, egemenlerin belirlediği ölçüler içinde, burjuva medyanın belirlediği biçimde birey ve insanız. 

 Devrimci mücadeleye katılan hemen herkes ilk yıllarda ailesi ve çevresinde şu sözleri dinlemiştir: “Bak yavrum tamam devrimci mücadeleye katlıyorsun ama dikkatli olmalısın. Topluluğun ne önünde gitmeli ve ne de arkasında kalmalısın. Her zaman kendisine ortalarda yer bulmalısın. Çünkü önünde yeni bir yaşam var. Bunu sürdürmek içinde kendini öncelikle korumalı ve risk almaktan uzak durmalısın.” 

Çağlar boyunca süren dışsal egemenliğin, tüm topluma, tek tek her bireye nasıl dağılarak içselleştiğinin somut bir kanıtıydı bu sözleri. O, çoktan sürünün bir parçası olduğunu kabullenmişti. kapitalizmin en temel özelliği insanı silikleştirmektir kapitalizm şimdi bizde  bunu istiyor. 

Tekelci kapitalizm altında bireyden ve bireysel gelişmeden söz etme olanağı kalmamıştır. Bu nedenle “birey olamadık “ sözü örgütsüzlüğü kutsamanın ifadesidir.

Diğer devrimci saflarda savrulmalar bir yana hareket saflarında uzun yıllar örgütlü mücadele yürütmüş Garbis Altınoğlundan A.Hamdi Yalaza, H.Ozandan Ziya  Ulusoya bir çok anlı şanlı yönetici kadronun bir dönemler savundukları “ örgütsüz komünist olmaz, komünistlik örgütlülüktür savının dışına çıkarak örgütsüzlüğün  savunucusu haline geldikleri ortada duran bir olgudur. 

  Tüm iletişim kanalları, tüm teknoloji, insani insanlıktan çıkarmak için seferber ediliyor. Tepkisizleşelim ve tepkilerimız düzene uygun olsun isteniyor. Bu boğucu ideolojik atmosfer bizleri gittikçe nesneleştiriyor. Bu şeyleşmeden yalnızca sıradan insanlar değil, devrimci mücadele içindeki kadro ve taraftarlarda  payını alıyor.

Yıkılması gereken öncelikle kafadaki iktidarlardır. Devrimci mücadele yalnızca somut biçimde karşımızda gördüğümüz egemen iktidara karşı değil, tek tek her birimizin hücrelerine, dokularına sinmiş iç iktidar odaklarına karşıda olmalıdır. Karşı olduğumuz ve bunca mücadele ettiğimiz iktidarın bu içselleşmiş halinin yok edilmesi mücadelesine karşı kararlı ve ısrarlı savaşım içinde olmalıdır

  Çünkü bu devrimcilerin yaşamının bir alanında devrimci, bir alanında maço bir erkek, bir alanında yalnızca tutkularının esiri bir küçük burjuva olmasını sağlayan şeydir. Ve bin bir biçimde ortaya çıkar. 

Dahası egemen iktidarın içimizdeki temsilcilerinden kurtulmadan, egemen iktidara karşı sağlıklı ve sonuç alıcı mücadele etmemiz olası değildir. 

Birey olmaya ve “ben” sorununa bakarken akılda tutmamız gereken noktalardan biri budur. 

 Öte yandan, devrimci ve komünistler , bireyin tarihsel ve toplumsallıkla sinirli olduğunu bilirler. Ancak onların kolektif bilinci öne çıkarıp birey kimliğini ezdikleri iddiası tümüyle yanlıştır. Aksine komünistler  kimliği yok edilmiş, birey olmaktan çıkarılmış insanlara, yeniden birey kimliğini kazandıracaklardır tersine. Devrimci ve komünist insan, kendi özgül yapısını aynı büyük inanç için seferber edebilen insandır. “Yeni insan” aynı zamanda yeni bireydir de.

  Ve yeni bireyi yeniden  komünistler yükselteceklerdir. Çünkü bu sürüleşme ortamında düzene teslim olmayı reddeden örgütsüz insan “birey” oluyor. 

Kapitalist sitemde başkaldırmayan, yaratıcı olmayan, eylemde bulunmayan, insanlıktan çıkıyor. Haliyle, birey olabilmenin yolu örgütlü olma, eyleme geçme  ve direnmekten geçiyor. Kısaca birey olmanın yolu, devrimci ve komünist olmaktan geçiyor bugün. İnsani yok edecek burjuva kapitalist düzene karsı mücadeleyi, yalnız onlar yürütüyor çünkü. Bu ayni zamanda “birey” olmanın anlamının zenginleşmesi demek. Ağıt düzmekten vazgeçip, eylem içinde birey olabilmenin örgütlenip kavganın denizine atılıp, değişmenin tadına varmaktan geçtiğini unutmayalım.