MLKP MK, uzun bir sessizlik döneminin ardından Ziya Ulusoy’la ilgili uzun bir açıklama yaptı. Açıklama MLKP’nin ideolojik-politik ve örgütsel alanda sağlam bir birlik içinde olmadığını ve adeta çorba haline gelmiş, şekilsiz ve halkçı ezilenlerin bir örgüt, olduğu gerçekliğini gizlemeye ve ideolojik-politik ve örgütsel alandaki ilkesel ayrılıkları ” temel sorunlarda ayrılık yok” demagojisiyle Ziya Ulusoyun kendisinin yaptığı açıklamasındaki ilkesel ayrılıkları görmezden geliyor.
Yani MLKP MK’sı, örgüt içinde birkaç çizgisinin birlikte kuzu kuzu yaşayabileceğini, “kim olursan olsun yine gel” mevlana tekke yaklaşımını savunuyor. Parti sorununda, kitle çizgisi ve örgüt içi sosyalist demokrasi sorunlarında aynı kulvarda durmadığını açıklayan Ziya Ulusoy’a “hayır seninle bir görüş ayrılığımız yoktur,” diyerek, çizgiye tekabül eden ayrılıklar önemsizleştiren MLKP önderliği MLKP’yi, isteyenin istediği görüşü savunan çorba bir örgüt olduğunu savunarak, ilkesel ideolojik-politik ayrılıklar, aynı örgüt çatısı altında kalınabilecek ayrılıklar olmayacağı halde, darbeci “stratejik önderliğin” disiplinine boyun eğerek, aynı çatı altında yürünebileceği” ilkesizliğini savunuyor. Hatırlanacağı üzere KP-İÖ’nün Garbis Altınoğlunun, H.Ozanın ve en son Ziya Ulusoy’un ayrılığında da MLKP MK’sı aynı türküyü söylüyor: “aslında görüş ayrılığımız yoktu ama ayrılanlar mücadeleden kaçmak için gerekçe yarattılar.” Partiyi işçi hareketi ile sosyalist hareketin birliği görüşünü savunanlar ile sınıftan kopuk bir avuç kadronun program üzerinde birleşerek kendisini parti olarak ilan edebilir halkçı görüşü arasında nasıl oluyorda ilkesel görüş ayrılığı olmuyor.? Aslında bu yaklaşım MLKP’nin darbeci önderliğinin ayrışmaları ideolojik-politik ve örgütsel ilkeler zemini üzerinde ele almayarak, suç sürekli olarak ayrılanların “ mücadelenin zorluklarından kaçtıkları” beylik laflarına dayandırarak “stratejik önderlik” yanılmaz gösteiliyor.
MLKP’nin kuruluşu neredeyse 30.yıl oldu. 30.yılda MLKP sağdan-sola savrulup durdu; legalizme boylu boyunca uzandı ve illegal örgütü tasfiye ederek legalizm kulvarında çıkış aradı. Buda tutmayınca soluğu, PKK’nin kuyruğuna takılarak, DHKP-C’ye öykünerek, varlık nedeni olarak ifade ettiği işçi sınıfını örgütleme temel görevini, 1995 Birlik Konferansı adı altında darbe yaparak rüzgara savuruyor ve ezilenlerin halkçılığı ve öncü savaşçı çizgide kurtuluşu arıyordu. Bu 30.yıllık süreçte, MLKP’nin kurucusu ve önderliğinde yer alan en ileri kadroları ve yüzlerce kadro ve taraftar kitlesi, MLKP’nin sınıftan kopuk küçük burjuva devrimciliğine evrildiği gerekçesiyle koptu. Önderliğinin iddia etmiş olduğu gibi, MLKP’nin çizgisi başarılı olmuş olsaydı, bu kadar insanın MLKP’ de kitlesel olarak kopuşlar yaşanmazdı. MLKP’nin ilk kuruluşunda MK’da yer alan kadroların ve kurucu delegelerin ezici çoğunluğu, hemde keskin birlikçiler başta olmak üzere, MLKP saflarını terk etmiş ve MLKP’nin kuruluş çizgisinde koptuğunu ve söylemleri ile eylemleri arasında uyumsuzluk olduğunu, sınıf perspektifini terk ederek, halkçı küçük burjuva maceracı bir çizgiye evrildiği eleştirilerini yaparak ama zamanında değil çok uzun sürecin ardından ayrılmışlardı. Bu aslında ayrılanların tutarsızlıklarını, oportünist görüşlerle uzlaşarak ve MLKP önderliğine boyun eğerek ilkelerden taviz verdiklerini gösteriyordu. MLKP MK’sı MLKP’de kitlesel kopuşların esas nedenin ideolojik-politik ve örgütsel savrulma ve çizgi değişikliğinin arama yerine MLKP’den kopuşların “örgütlü mücadelenin zorluklarını altında ezilme ve umutsuzluğa düşme olarak” açıklayıp, kolay yoldan işin içinden çıkmaya çalışmıştır. Yana kopuşları MLKP çizgisi pratiği yerine kişilerin yetmezlikleri yada mücadeleye inançlarındaki çözülmede aramaya yönelmiştir.
Ziya Ulusoy MLKP ile yollarını ayırdığını açıklayana kadar hemen her yerde MLKP adına toplantı ve seminerlere katılıyor MLKP adına konuşuyor, merkezi yayın organlarına yazılar yazıyor ve güncel mücadelenin fikir üreticisi ve yönlendirici olarak hemen hergün politik perspektif yazıları yazıyordu. Madem tasfiyeci rüzgarın anaforuna daha önceden kapılmış ve örgütsüz devrimciliği seçmiş olan Ziya Ulusoy bu kadar olumsuz bir noktadaysa, neden son ana kadar Ziya Ulusoy’a MLKP adına konuşma ve yazma olanağı tanınmıştır.
Bugüne kadar darbeyle örgütü ele geçirmiş ve sürekli olarak başkalarını tasfiyecilik, risksiz devrimcilik vb. tercih etmekle suçlayan MLKP MK’sı,-hatırlayalım bu aynı önderlik TKİP önderi H.Fırat MLKP’yi eleştirdiğinden dolayı, ne mülteci mücadele kaçkınlığı, nede tasfiyeciliği kalmıştı. Dün bu satırları yazanlar, büyük konuşanlar, bugün aynı mültecilik ve tasfiyecilik konumunda kulaç atıyor olmaları, ilginç olsa gerek.- 30.yıldır ülkeden uzak devrimcilik yapmaktan kendileri de risksiz devrimciliği seçerek, dün karşı çıkıp eleştirdikleri uzaktan kumandayla örgüt yönetme yaklaşımını, bugün aynı yolda yürüyerek, başkalarını mücadelenin zorluklarına göğüs geremediler, tasfiyeci rüzgara direnemediler vb. diyerek Ziya Ulusoy ve MLKP’de yollarını ayıranları suçlayarak kendi olumsuzluklarını ve tasfiyeciliklerini gizlemeye çalışıyorlar. MLKP MK’sı kendisine oportünizmi başkasına Marksizm uygulayarak çözülmüş olan ideolojik-politik ve örgütsel birliği, yalan ve demagoji ile ayakta tutmaya, algı operasyonu yapmaya çalışıyor. Neki bu yolda MLKP MK için çıkmaz yoldur ve MLKP’de kazan kaynamaya, yamalı bohçanın yamaları dökülmeye devam edecektir.
23.Ocak-2024
Halkın Birliği MLKP MK’nın Ziya Ulusoy’la İlgili 2024/2 nolu Açıklamasını Yayınlıyoruz.
“Faşist saray darbesiyle 7 Haziran seçimlerinin fiilen iptal edilmesinin ardından 20 Temmuz 2015’te Suruç/Pirsûs katliamıyla başlatılan devrimci ve ulusal demokratik hareketi ideolojik-tasfiyeciliğe itme hedefli sınır tanımaz faşist inkarcı sömürgeci terör devam ediyor.“Tasfiyeci saldırganlık ve kuşatma, 10 Ekim Ankara Garı katliamından başlayarak kitle hareketini siyasi bakımdan felç edici bir ihtiyata, dahası korku çemberine hapsedip bastırmasına; devrimci ve ulusal demokratik saflarda kimi tasfiyeci çözülmeler geliştirmesine karşın, direnen ve savaşan güçler tasfiye edilemediği, geri çekilen kitle hareketi küllendirilemediği, Rojava devrimi boğulamadığı için şiddetlenerek devam etmektedir.“Tüm devrimci, antifaşist-antişovenist partileri, grupları ve kadrolarını sınavdan geçiren bu dönemin yarattığı ideolojik, siyasi, örgütsel tahribat, umutsuzluk, karamsarlık, yılgınlık, kitlesel biçimde mülteciliğe yönelme, örgütsel daralma, kitlelerle bağların zayıflaması, bölünmeler ve nihayet devrimci parti ve grupların ‘yasal devrimcilik’ cenderesine alınması devrimci ve antifaşist işçilerin, ezilenlerin gözleri önündedir.“Uzun bir devrimci ömrün, emeğin, mücadelenin onurunu kazanmış Ziya Ulusoy böylesi çok özel bir dönemde örgütlü yaşama ve savaşıma son verdiğini ‘devrimci kamuoyuna’ açıkladı.“O, tasfiyeci bir dönem için çok sıradan bir durum olan, kendini örgütlü yaşamın dışına atma tutumunu MLKP 7. Kongresi ve KKÖ 3. Konferansı karar ve değerlendirmeleri temelinde geliştirmiş değildir.
7. Kongremiz öncesinde alınmış, partiye kongre sonrası bildirilmiş bu karar, tartışmaya ve etkileşime kapalılık gibi sağlıksız bir zemine dayalıdır.“Partimiz bu sağlıksız yaklaşıma rağmen yoldaşça ve ısrarlı ilişkilenişi esas aldı, karşılıklı etkileşime dayalı bir tartışma temelinde hareket etti. Ne yazık ki, Ulusoy’un kendini zincirlediği tasfiyeci umutsuzlukla bağlı ‘ikna olmamak ilkesi’ nedeniyle anlamlı bir ilerleme sağlanamadı.“Ziya Ulusoy’un partimizle programatik ve tüzükle bağlı bir ayrılığı yoktur. ‘Devrimci kamuoyu’na ilan ettiği ‘artık örgütsüzüm’ metninde yansıttığı, devrimin örgütlenmesinde illegal ve yarı-askeri örgütlenmenin, müfreze ve diğer askeri örgütlerin ve savaşım biçimlerinin yeri ve işlevi konularındaki görüşleri ise yeni değildir. Bunların mücadelesini yürütmüştür. Ancak bu konularda partinin temel anlayışlarıyla ilkesel bir karşıtlık içinde olmadığı için durum fikir ayrılıkları çerçevesini aşmamıştır. Bunları yıllar sonra kendini partinin dışına atma gerekçesine dönüştürmesi, 1974-1980 döneminin ilkesiz ayrılıkçılık zihniyet ve kültürüne geri dönmesi tasfiyeci umutsuzluğun, devrimci hareketin ve devrimci kitle mücadelesinin gelişimine inançsızlığın ürettiği bir sonuçtur.“Ulusoy’un ‘artık örgütsüzüm’ metninde ilkesiz ayrılıkçılık gerekçeleri vitrinine yerleştirdiği, MLKP’nin işçi sınıfına teorik-siyasi bakışı ve sınıf çalışmasıyla ilişkilenişi veya aynı madalyonun öteki yüzünü oluşturan komünist öncünün ‘kent yoksulları’nı ‘esas aldığı’ gibi iddialar, devrimci meşruiyeti bulunmayan tutumunu mazur görme ve mazur gösterme arzusunun ifadesidir. Ziya Ulusoy hiç değilse 6. Kongre kararlarının ve bağlı pratiklerin bilgisine sahip olmak nedeniyle böylesi keyfi, karalayıcı iddialardan sakınabilmeliydi.“İşçilerin iş ve yaşam koşullarından sendikal hak ve özgürlüklere, iş cinayetlerinden faşist işten atma yasalarına değin her konuda güçlü mücadeleler örgütlemiş; işçi sınıfının tüm ezilenleri kapsayan politik ve toplumsal nitelikteki fabrika dışı sorunlarla önder sınıf bilinciyle ilişkilenmesi, bu temelde pratiklere girişmesi için güçlü emekler sergilemiş MLKP’nin işçi sınıfının tarihsel ve siyasi rolü konusundaki görüşleri parti yayınlarında belgelidir. Pratiği de somut veriler temelinde tartışmaya açıktır.“Yeri gelmişken vurgulamak isteriz ki, partinin rolünü en iyimser ifadeyle sınıf sendikacılığına indirgeyen, sınıf mücadelesinin proletarya diktatörlüğüne vardırılması ilkesinin alacağı somut biçimler, gerektireceği örgüt ve şiarlar konusunda ciddi bir fikir üretemeyen, devrimci sınıf mücadelesine veya işçi sınıfının siyasi önderlik görevini yerine getirebileceğine inançsızlığı teorize eden türden ‘işçi sınıfçılığı’ 1980’lerin ortalarından günümüze anlamlı hiçbir devrimci sonuç üretmemiştir, üretmez de.“Partimizin eleştiri-özeleştiri kurumuyla ilişkilenişi konusunda genellediği iddialar da gerçeğin bilgisine sahip Ziya Ulusoy için sorumsuzcadır. Grupçuluğun, ilkesiz ayrılıkçılığın, devrimci kendiliğindenciliğin eleştirisiyle (veya özeleştirisiyle) oluşturulmuş marksist-leninist bir parti olarak MLKP’nin tüm tarihi boyunca kendini eleştirerek programını, tüzüğünü, partinin örgütsel yapısını ve siyasi mücadele perspektiflerini yenileyip geliştirdiği, bırakalım Ziya Ulusoy için, emekçi soldan işçiler ve ezilenler için de bir sır değildir. Partinin kongre kurumunu işletişindeki ısrarı aynı zamanda hesap vermenin, devrimci denetimin, sağlıklı, amaca uygun bir iç ideolojik mücadelenin ve eleştiri-özeleştiri kurumunu canlı tutmanın ifadesi ve kanıtıdır.“Buna karşın elbette MLKP, Türkiye ve Bakur’da faşist şeflik rejimine ve inkarcı sömürgeciliğe karşı direndiğimiz ve savaştığımız, Rojava devriminin zaferi, savunulması ve inşasına katıldığımız, kentlerde ve dağlarda birleşik mücadele örgütlerinde yer aldığımız için hata yaptık, çünkü çok ağır bedeller ödedik türünden dönemin tasfiyeci pişmanlığına dahil olmamıştır ve değildir. Faşizme karşı direnmeyen ve savaşmayanlar tarih önünde suçludur. Tıpkı 12 Eylül 1980’de olduğu gibi. MLKP, gerek bağımsız gücüyle yürüttüğü savaşımla, gerekse birleşik mücadele konusundaki duruşuyla, faşist 12 Mart cuntası karşısında sergilenen devrimci tutumun öğrencisi ve gücüdür. Öyle de kalacaktır.“Aynı MLKP dönem içindeki savaşımın örgütlenişinde ve yürütülüşündeki yetersizlikler, başarısızlıklar veya değişik tipte öngörüleri içinde isabetsiz olanlar konusunda ise cömertçe özeleştireldir. Böyledir, çünkü daha büyük mücadelelere girişmeyi, devrimi daha başarılı biçimde örgütlemeyi, birleşik devrimimizin zaferi için stratejik adımlar atmayı istemektedir. Diğer kurumsal işleyişler bir yana, MLKP kongreleri devrimci özeleştirinin gücüyle hep yeni adımları, çözümleri hazırlamıştır. Bu kimi pratik sonuçlarıyla bile test edilebilecek denli gözler önündedir. “MLKP de içinde olmak üzere devrimci hareketi, ‘gelişememe bunalımını aşmanın yol ve yöntemlerini ve birleşik devrimci mücadeleyi geliştirmeye’ çağırmak; örgütsüzlüğünü, bu dilekle, bu hiç düşünülmemiş, hiç arayışına ve pratiğine girişilmemiş(!) hedefle izah etmek, Ziya Ulusoy’un ‘artık örgütsüzüm’ açıklamasının tasfiyecilik koşullarının, umutsuzluğun, devrimci mücadelenin gelişebileceğine, işçi sınıfı ve ezilenlerin görünür bir gelecekte ayağa kalkabileceklerine inançsızlığın ürünü olduğunu görüp anlamak için yeterlidir.“Ulusoy bu tasfiyeci sürüklenişle hesaplaşma kararlılığı içinde olmalı; devrimci savaşıma iğne ucu kadar katkısı olmadığı ve olmayacağı gözler önünde duran; ideolojik ve siyasi olarak çürüyenlerin, çökenlerin, inancını kaybetmişlerin ve yarı-niyetlilerin alkışlarından da anlaşıldığı gibi gurur duyulacak bir yanı bulunmayan; özel olarak da tasfiyecilik salgını koşullarında özgürlük ve sosyalizm mücadelesine dolaysızca zarar veren tutumunu ciddiyetle gözden geçirip düzeltmelidir.
TASFİYECİLİĞİ GÖĞÜSLEYELİM VE PÜSKÜRTELİM
“Bu vesileyle devrimci partilerin dikkatini bir kez daha faşist şeflik rejiminin ideolojik-siyasi tasfiyecilik saldırı ve kuşatmasını; bunun stratejik bir boyutu olarak fiziki yok etme yoluyla önderlik boşluğu yaratmak için suikastları sürdüreceğine çekmeyi zorunlu görüyoruz.“Tayyip Erdoğan şefliğindeki saray cuntası, 20 Temmuz 2015’te Suruç/Pirsûs katliamıyla başlattığı ulusal demokratik ve devrimci hareketi fiziki olarak ezip dağıtma veya ideolojik-siyasi tasfiyeciliğe yöneltme saldırısına mecburdu. Çünkü politik islamcı faşist şeflik rejimini kurabilmek ve bu rejime dayanarak işçilerin iş ve can güvenliğinin ortadan kaldırılmasına varan dizginsiz bir sömürüye, işçi ve emekçilerin sistematik tarzda yoksullaştırılmasına, kır emekçilerinin mahvedilmesine, kadın cins bilinci uyanışına set çekilmesine, tekellerin çıkarlarıyla bağlı tarzda ekolojik yıkımın önünün en arsız biçimde açılmasına, inkarcı sömürgeciliğin pervasızca derinleştirilmesine, emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak işgallere girişmeye, nüfuz ve pazar alanlarını genişletmek için bölgesel savaşlara müdahil olmaya dayalı faşist politik İslamcı burjuva dönüşüm temelinde kapitalist yapıyı, işbirlikçi tekelci burjuvaziyi, özel olarak da faşist şeflik rejimiyle bütünleşmiş kapitalist tekelleri hızla güçlendirme ve Rojava devrimini boğma programını uygulamak istiyordu. Böyle bir programı uygulamak için kitleleri korkutup sindirmek, ulusal demokratik ve devrimci talepleri ve savaşımı bastırmak, öncü partileri savaşamaz, direnemez hale getirmek, birleşik demokratik cephenin tempo kazanan büyümesini, kitlelerin yeni kesimlerini kendine çekmesini önlemek zorundaydı.“İdeolojik-siyasi tasfiyecilik olgusu bu gerçeklik zemininde ele alınmazsa hiçbir ciddi sonuca ulaşılamaz. Tasfiyecilik karşısında devrimci bir duruş geliştirilemez.“Yine bu vesileyle devrimci partileri, örgütleri, kadroları 1973 ve Eylül 1980 sonrası ile 1990’lı ve 2000’li yılların ilk dönemlerinde değişik tipte örnekleri yaşanan, derin etkilerde bulunan tasfiyeciliği ciddiyetle incelemeye;“İllegal örgütlenmeye, politik askeri mücadeleye, kitlelerin siyasallaşabileceklerine, görünür gelecekteki bir demokratik ve devrimci gelişmeye inançsızlığa; fedakarlıkta önde olmaktan, işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşu mücadelesi içinde ağır bedelleri taşımaktan yorulmaya; bunları göze alamaz hale gelmeye; faşist inkarcı sömürgeciliğin kanlı, uzayan ve yoğunlaşan terörü altında sağlıklı düşünme yeteneğini kaybetmeye karşı devrimci uyanıklığa;“71 devrimci kopuşunun gerisine düşmeye; ‘yasal devrimcilik’ tehlikesine, parlamentarist zihniyete sürüklenişe, politik iddia çıtasını en düşük seviyeye çekmeye, kitlelere inançsızlığa karşı ideolojik mücadeleyi güçlendirmeye, tek tek yapılar ve birleşik mücadele örgütleri temelinde pratik savaşımı yükseltmeye çağırıyoruz.”
MLKP MK