Hemen her gün belki de yaşamımızda en çok kullandığımız kelimelerden birisi politikadır. Olaylara politik bakmak, politik gelişmelere yön vermek, politika sahnesine çıkmak vb. gibi günlük dilde politikayla yatar, politikayla kalkarız. O halde politikanın kavram olarak ne olduğunu açıklayalım. Politika sözcüğü, köken olarak Yunanca polis (kent) sözcüğünden gelmektedir. Eski Yunanda kentler kendi başlarına egemen devletlerdi ve kent yönetimini etkilemek, ona katılmak yolundaki faaliyetlere politika deniyordu. Kent devletinin işlerine karışma ve etkileme giderek ona egemen olma hakkı yalnızca özgür (köle sahiplerine) yurttaşlara aitti. Köleci toplumda kölelerin devlet işlerine karışmaları yani politika yapmaları, normal seyrindeki toplum yaşamında mümkün değildi .Onların politika yapmalarının tek yolu, topluca ayaklanmaydı. Roma İmparatorluğunda ünlü köle kahraman Spartaküs ancak ayaklanma örgütleyince politika yapar duruma geldi. Politikayla aynı anlama gelen siyaset ise Arapça kökenli seyis sözcüğü ile aynı kökten geliyor. Seyisin atı tımar ile terbiye etmesiyle, devletin tebaasına boyun eğdirmesi anlamında benzerlik kuruluyor. Böylelikle siyaset bir güç gösterisi, bir tarafın ezilmesi oluyor. Osmanlı devletinde idam cezalarının infaz edildiği alana “siyaset meydanı” denilmesi, siyasetin ne olduğunun anlaşılması bakımından çok anlamlıdır. Sınıfların olduğu her yerde politika vardır. Sınıflı toplumlarda politika egemen sınıfın diğer sınıf ya da sınıfların politika yapmasını, yani devleti etkilemesini, yönetmesini önlemek için yapılır. Devlet zaten bu “politik” işi yapmak için vardır. Devlet, ezilen sınıfların politika sahnesine çıkmasını, kendisine (devlet işlerine) karışmaya kalkmasını engellemek için kurulmuş en büyük politik aygıttır. Bu nedenle burjuvazi politikayı kirleterek bu kavramın kendisine emekçi yığınlar tarafından yalancılık, üçkağıtçılık, dolandırıcılık ve benzeri anlamlar yüklemelerine yol açar. Siyasal bilinci geri yığınlar politikayı sınıfsal içeriğinden soyutlayarak burjuva politikasının tüm pislikleriyle doldurulmuş bir politika kavramıyla konuşurlar. Halk arasında, yalan söylediği anlaşılan birine söylenen söz çoğu kez “Politika yapma” olur. Doğrusu burjuva politikasıyla yalancılığın, ikiyüzlülüğün, dolandırıcılığın vb. özdeşleşmesi anlaşılırdır.Ancak bunun karşısında birde devrimci politika vardır ki, bu da burjuva politikasının tam karşıtı olarak doğru, dürüst, işçi sınıfı ve emekçi yığınların çıkarlarını, devrimin çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının üstünde tutan devrimciler, komünistler tarafından yürütülür. İşte bu nedenle devlet işlerine karışma olarak tanımladığımız politika sınıfsal bir içerik taşır. Egemen sınıfın diğer sınıflar üzerinde egemenlik aygıtı olan devlet, bir sınıf adına diğer sınıflar üzerinde ordusu, polisi, cezaevleri, eğitim kurumları vb. aracılığıyla doğrudan ya da dolaylı güç uygular. Burjuva devlet, bazı kurumlarının politikanın dışında olduğu (ordu-sağlık- eğitim-din vb.) yalanını yayar durur. Böylece bu kurumların yıpranmasını önlemeye çalışır. Oysa devletin tüm kurumları gibi bu kurumları da politikanın tam ortasındadırlar. Politik aygıt olan devletin politika yapılmasını engelleme amacı bir paradokstur. Ezilen emekçi yığınların politika yapma zorunluluğu da bu çelişik durumdan kaynaklanır. Fakat ezilen sınıfların politika yapmasının koşulu eski egemen sınıfı politika sahnesinden atması, devleti tamamen kendi denetimine almasıyla olanaklı hale gelecektir. Marks işçilerin kendi aralarındaki birlik için mücadeleyi, ücret artışı için mücadeleden daha önemli gördükleri zaman, politik sınıf bilincine ulaşmış sayılacaklarını söylüyordu. Birlik daha önemli çünkü ancak. sınıfın birliği onun devlete müdahale etmesini ve egemen olmasını sağlayabilecektir. Ve ancak bu şekilde sağlanan bir ücret artışı sürekli ve güvenceli olabilir. Yani politik mücadele ekonomik mücadeleye önceldir.
Marksist-Leninist politika anlayışı, egemen sınıfların politik aygıtının karşısında bir politik: aygıt parti oluşturulmasını öngörür. Marksizm, devlet işlerine karışma ve onu etkilemeyi devletten yer kapmak değil, devleti gerileterek kendi politik kurumlarını oluşturmaya girişmek ve sonun da politik mücadeleyle eski politik aygıt devleti parçalayıp, yeni politik egemenliğin ve güç ilişkilerinin kendi mantığına uygun devlet aygıtının oluşturulmasıdır. Bu devletin çelişkili yapısını tümüyle gören bir yaklaşım ve politikada devrimci olmasında temel bir kıstasıdır. Teorik düzeyde politika Marksizm’in üç sacayaklarından birini oluşturur. Politika, Marksist bilimle felsefenin dolayımıdır. Diğer yandan genel olarak Marksist teoriyle proletarya hareketinin ilişkilendirildiği kategorinin kavramsal adı politikaysa kurumsal adı partidir.