Nihayetinde Bahçeli-Erdoğan ve
Öcalan’ın ittifakıyla, terörsüz bir Türkiye yaratma” bölgede Türk
devletini güçlendirme ve Erdoğan iktidarına nefes aldırmak amacıyla başlatılan
Kürt direnişini ezip tasfiye etme planı uygulamaya sokuldu. Öcalan’ın PKK’yi
tasfiye “edin ve silahlı mücadeleyi sonlandırın çağrısına ” PKK önce
silahlı savaşımı duruyoruz yanıtını verdi ve 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde
yaptığı Olağanüstü 12. Kongresi’nin sonuç silahlı mücadele terk edilerek PKK
feshedildiğini bir bildiriyle açıkladı.
Böylece PKK’nin 47.yıllık, bağımsız birleşik sosyalist Kürdistanla başlayan
mücadelesi somutta elle tutulacak herhangi bir statü, kazanım elde edilmeden,
faşist saray rejiminin gereksinimleri doğrultusunda 5-7 Mayıs 12.Kongre
kararıyla örgütsel yaşamına son verdi.
PKK kendi örgütsel yaşamına neden son verdiğine dair açıklaması Kongrenin sonuç
bildirgesinde şunları okuyoruz:
“PKK mücadelesinin, halkımız üzerindeki inkâr ve imha siyasetini
parçaladığını, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına
getirdiğini, bu yönüyle PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığını… PKK’nin
örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması
kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı.”
Burada dillendirilen görüşlerin hiç birisi de doğru değildir. Herşeyden öncesi
PKK ,1923’ten bu yana inkar edilmiş, katliamlara uğramış ve sistemli olarak yok
sayılmış, en iyi Kürdün ölü Kürt olarak görüldüğü ve yakın zamana kadar Kürt
direnişinin kirli savaşla ezilmeye çalışıldığı, anadilde eğitim taleplerinin
bölücülük olarak damgalanıp, parlamentoda Kürtçenin bilinmez dil olarak
tanımlandığı, Kürtçe Türkülerle halay çekenlerin linç edilip zindana atıldığı,
Kürtçe konuştuğu için Kürt işçilerin linç saldırılarına maruz kaldığı,
katledildiği, Roboski’den, Cizre’den, Surdan, Suruç’tan kitlesel katliamların
yaşandığı, Kürt halkına gözdağı vermek amacıyla Özel hareket Polisi, JİTEM gibi
paramiliter faşist kelle kulak avcısı kont-gerillanın zırhlı araçlarının
arkasına bağlanarak sokaklarda dolaştırıldığı, çocukların katledilerek
naaşların kokmaması için buz dolabında saklandığı dahası Kürt ulusunun ve
haliyle kolektif haklarının kabul edilmediği bir Türkiye gerçekliğini bir yana
iterek, “Kürt halkı üzerindeki inkâr ve imha siyaseti parçalanmış”
diyerek gerçekleri çarpıyor ve açıktan Kürt halkına yalan söylüyor.
Dünden bugüne Kürt sorunun köklü halkçı demokratik adımlar atılmamış, devletin
resmi inkar ve imha politikasında vaz geçilmemiştir.
Dahası 1923 yılında Kürtlerin inkarı üzerine inşa edilmiş olan üniter devlet
yapısında her hangi bir esnemesi yada değişiklik yaşanmamıştır. Aksine gerek
Öcalan ve gerekse de PKK, TC devletinin üniter yapısının devamını sağlayarak,
aslında Kürt ulusunun ulusal ve demokratik haklarından vaz geçmişlerdir. Bugün DEM
Parti ve PKK hattında hareket eden kesimler Öcalan’ın teslimiyet çözümünü
allayıp pullayıp Kürt halkına kabul ettirmeye çalışsalar da gerçekler buna izin
vermemektedir. Çünkü PKK çıkarken ne demişti bugün gelinene yerde içeriği
boşaltılmış ve bol demagoji, Öcalan’a güzelleme dışında Kürt ulusunun hak ve
özgürlükleri adına elle tutulur herhangi bir kazanım elde edilememiş ve zaten
Kürt ulusunun statü kazanmasına başta Öcalan olmak üzere Öcalan’ın iz
sürücüleri karşı çıkıp, TC devletinin üniter yapısının korunması ısrarla
savunulmuş ve devleti yıkmak gibi bir dertlerinin olmadığını ortaya
koymuşlardır.
Öcalan 93 yılından sonrası
bağımsız, birleşik sosyalist Kürdistan’ın silahlı savaşımla zafere ulaşacağını
düşüncesinden vazgeçerek PKK’yi ulusal reformist bir çizgiye çekmiş ve
teslimiyetçi ve Kürt halkının haklı ve meşru direnişini inkar eden, T.C.
devletinde özür dileyen İmralı savunmalarıyla tümden Kürt ulusunun kendi
kaderini kendi eline alma, Kürtlerin bir ulus olduğu ve haliyle bağımsız devlet
kurma hakkı dahil federasyon, özerk vb. kolektif hakları olduğunu, bu hakların
koparılıp alınmasının yolunun Kürt düşmanı inkarcı ve imhacı T.C. devletinin
devrim ile yıkılmasından geçeceğini reddetti.
Aslında PKK’nin bugüne kadar varlığını sürdürmesinde hem uluslararası
gelişmeler, hem T.C devletinin politikaları ve hem de PKK’nin silahlı direnişi
sürdürmedeki manevra yapma olanaklarının etkisi önemli rol oynadı.
Neki Orta-doğudaki son gelişmeler ve ABD emperyalizminin orta-doğuyu yeniden
dizayn etme planı, İsrail Siyonist devletinin bu iş için özel
yükümlendirilmesi, Filistin’in yeniden işgali, Suriye de Esad rejiminin
yıkılması, Hamas ve Hizbullah’ın darbelenmesi hedefe İran’ın Mollalar rejimini
konması T.C. Devletinin önemli oranda meşgul eden PKK sorunun bir biçimde devre
dışı bırakılmak için ABD-AB desteğiyle Öcalan eliyle PKK tasfiye edilerek,
bölgede T.C. devleti güçlendirilmek amaçlanıyor.
PKK, kendisini feshettiğini açıkladığı bildirisinde PKK’nin silahlı mücadeleyi
bırakarak , yeni bir sürecin önünü açtığını ifade ederek şunları belirtiyor:
PKK “Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına
getirdi” .
PKK’nin açıklamasında tamamıyla faşist saray rejimini demokratik görmeye ve
göstermeye çalışıyor. Hatırlanacağı üzere PKK, Daha yakın döneme kadar Kürt
düşmanı saray rejimine karşı “tek yol halk savaşını örgütleyip büyütmek
gerekir” derken gelinene durumda saray rejimi cephesinde herhangi
demokratik bir değişim yaşanmazken, Kürt sorunun inkar ve imhanın parçalanıp,
demokratik gelişmelerin yaşandığını söylemek, ortada duran gerçekleri ters yüz
etmek demektir.
Bu nasıl demokratik gelişme ki, onbinlerce devrimci zindanda tutuluyor, 30
yılını doldurmuş olan devrimci tutsaklar, sisteme biat etmediklerinden dolayı
tahliye edilmezken, belediyelere yönelik kayyumlar ve tutuklamalar sürerken,
HDP-HDK yönetici ve çalışanları politik rehin olarak zindanda tutulurken, AYM
ve Avrupa İnsan hakları mahkemelerini hiçe sayarken, Erdoğan ve Saray rejimi
eleştirdikleri için yüzlerce insan elektrikli kelepçeyle denetimli serbestlikte
tutulurken, hak aramak için sokağa çıkan gençleri, emekçileri polis terörüyle
ezmeye çalışıp zindana atarken, kendinden olmayan burjuva muhalefete bile yaşam
hakkı tanımayan CHP’li belediye başkanlarını komplolarla gözaltına alıp zindana
atılmakta ve en küçük basın açıklaması polis zulmüyle karşılanmaktadır.
Demek ki PKK’nin T.C. devletinin demokratikleşeceği ve barışın bu yolla
kazanılıp, Kürt sorunun buradan yürünerek çözüme kavuşturulacağı savı tümüyle
hayal mahsulü ve Kürt halkını aldatmaya yönelik bir savdır.
Biliyoruz ki faşist dinci devlet varlığını, halk düşmanı baskı ve zulüm politikalarının devamında görüyor. Son olarak 19 Mart sivil faşist darbede de görüleceği gibi, şeflik rejiminin demokratikleşmenin tek yolu halkların birleşik devrimidir. Bu yol dışında yani T.C. devletinin Türkçü üniter yapısı dağıtılmadan, Kürt sorunda halkçı demokratik çözüm beklemek olmayan duaya amin demek olacaktır. Haliyle Kürt emekçilerin hayale değil gerçeklere gereksinimleri vardır.
Yine PKK fesih açıklamasında hayal pazarlamaya devam ediyor. Ne diyor PKK, “PKK 12. Kongresi kararlarıyla birlikte demokratik siyaset yöntemiyle daha güçlü gelişecek, halklarımızın geleceği özgürlük ve eşitlik temelinde gelişme gösterecektir”. PKK neden kendisini feshetmek zorunda kaldığına dair hala gerçeklerle yüz yüze gelmiş durumda değil. Çünkü karşısındaki dipten doruğa en basit demokratik gelişmeye bile tahammül etmeyen faşist dinci ve kafatasçı devlet gerçeğini unutuyor. Silahlı savaşımla istediği gelişmeyi elde etmeyi başarmayan ve son yıllarda Türkiye Kürdistan’ında gerilla savaşımında açıktan yenilgi yaşayan ve T.C. devletinin durumu kendi lehine dönüştürdüğü olgusuyla yüzleşme ve güçsüz olduğu koşullarda T.C. devletinin PKK’yi tasfiye dayatmasına boyun eğmiştir. Bu gerçeği teslim etme yerine PKK, hala demokratik gelişmeden halkların eşitliği ve özgürlüğü savaşımının bundan sonrası gelişeceğinden dem vuruyor. Sanki bugüne kadar PKK’nin, demokrasi ve özgürlük güçlerinin yürütmüş oldukları mücadele demokrasi mücadelesi değildi de bu mücadeleyi PKK kendisini feshettikten sonra yürütecekmiş. PKK, bu açıklamalarıyla, bir yerde devrimci ve komünistlerin aklıyla alay ediyor ve tasfiyeciliğe kılıf hazırlamaya çalışıyor.
Ortada PKK’nin bir tarafa olarak iradesi söz konusu değildir. T.C. devletinin başında olan Erdoğan ve Bahçeli’nin yani T.C. devletinin tek taraflı dediklerini Öcalan kabul etmiş ve Öcalan eliyle PKK tasfiye edilmiştir. Bu gelişme aynı zamanda, PKK’nin demokratik bir hareket olmadığı ve kişiye bağlı hareket ettiği bir kez daha görülmüştür.
Yakın döneme kadar, Karayılandan Bese Polat’a, Duran Kalkandan Karasuya kadar PKK’nin önder kadroları, somut adımlar olmadığı durumda “PKK gerillalarına silah bırakın diyemeyiz “ diyenlerin, kısa bir zamanın ardından tam tersi bir hatta, PKK’nin 12.kongresinde yapılan hepsi bir birinin tekrarı olan, “ biz süreci anlayamadık, Önderliği anlayamadık “ vb. açıklamaları kolektif bir önderlik ve kolektif örgüt yaratılamadığını ve biat kültünün yıkılmadığını gösteriyor.
Ve Öcalan PKK’yi feshederek Kürt direnişini boşa düşürdüğü gibi herşeyi T.C. devletin inisiyatifine bırakarak devletin yıkılmasının mümkün olmadığını ve devlete kalkan “ellerin kırılacağı “ eğilimini güçlendirmiştir. Aynı zamanda PKK’nin feshi, devlet döverde, severde olumsuz bilinci geliştirmesi bakımından da kötü bir sonuç olmuştur. Uzun yılları alan ve zorlu savaşım sonucu elde edilemeyen T.C. devletinin inkârcı ve imhacı politikalarını boşa çıkaramayan Kürt ulusal hareketinin, PKK’yi feshedip, silahlı direnişe son vererek, Kürt ulusunun ulusal ve demokratik haklarının ne idüğü beliriş bir demokratik mücadele ile alınacağını iddia etmek, barış ve demokratik toplumun yaratılacağını söylemek en basit tanımla teslimiyete kılıf hazırlamaktır. PKK’nin feshi, tüm abartıcı değerlendirmeler karşın Kürt sorununun çözümü bağlamında bir arpa boyu ilerle sağlayamamıştır.
Hala hazırda Kürt ulusunun inkar edildiği, Kürt sorunu denen bir şey olmadığının defalarca yinelendiği, belediyelerde bile Kürt halkının iradesine tahammül edilmediği, anadilde eğitim talebinin bile bölücülük olarak damgalandığı, Onbinlerce Kürdün zindanlarda tutulduğu Türkiye gerçekliğinde, Kürt sorununun çözümü, Kürt sorunun yaratıcısı ve inkar-imha politikalarının sürdürücüsü olan faşist T.C. devletinin inisiyatifine ve yüce gönüllüğüne bırakılamaz.
Komünistler olarak, Kürt sorunun halkçı ve gerçek anlamda devrimci çözümü, Kürt ulusunun tam hak eşitliği temelinde kendi kaderini tayin hakkında geçiyor. Bunun yolu da, başta Kürt ulusu olmak üzere, diğer ulusal azınlıklardan halkları inkar eden Türk devletinin yıkılması, Türk ve Kürt uluslarından ulusal azınlıklardan işçi ve emekçi halk Konseyler Cumhuriyetinin kurulmasından geçiyor.
Demek ki PKK’nin feshi ve silahlı direnişi bırakması Kürt sorununda demokratik ve halkçı çözümünün önündeki engelleri kaldırmıyor, aksine herşeyi Türk devletinin kararına bırakarak Kürt sorununun çözümünü bilenmezliklere bırakıyor.
Hal böyle olunca, PKK’nin önderliğinde ayağa kalkan Kürt ulusunun 29.İsyanıda Kürt sorununu devrimci halkçı temelde çözmeyi başaramadı. Elbette bu Kürtlerin eşitlik ve özgürlük arayışlarının son bulduğu anlamına gelmiyor. Mücadeleci Kürt ulusu nasıl ki 29.kez ayağa kalktıysa eşitliği ve özgürlüğü koparıp almak için.30.kez ayağa kalkmasını bilecektir.
13.Mayıs-2025
Halkın Birliği