14 Ekim 2022 tarihinde Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’nde akşam saatlerinde meydana gelen patlamada 19 işçi yaşamını yitirirken onlarcası yaralandı. Maden ocağında yaşanan gruzi patlaması daha önceden yaşanan maden cinayetlerinde yeterince ders alınmadığını, Saray rejimince insan hayatının bir kez daha ne kadar değersiz olduğunu, bunları kaza değil cinayet olarak nitelemek gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz..
Bu ülkede demokrasinin olmazsa olmazları olarak sıralanan şeffaflık, hesap verilebilirlik ve kamuyu bilgilendirme mekanizmalarının askıya alınmasının sonuçlarını insanlar yaşamlarıyla ödüyorlar.
İşin en can alıcı noktalarından biri şu ki, kazadan 24 gün önce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in 20 Eylül 2022 tarihinde tam da bu madeni ziyaret etmiş olması…
Aynı Bakan Dönmez’in 24 gün sonra aynı maden sahasının kapısında ağlamaklı açıklamaları yapıyor olmasının sahte gşz yaşında başka bir anlamı olmasa gerek.
Öte yandan, aynı maden sahasını 9 gün önce yani 5 Ekim 2022 tarihinde Sayıştay Başkanlığı Enerji Grup Başkanı İbrahim Özkarcı’nın da ziyaret etmesinin amacı izaha muhtaç.
Özkarcı, uzman denetçiler eşliğinde TTK Genel Müdürü ile tam da kazanın meydana geldiği -300/-350 kotları arasında niçin incelemelerde bulundu? Bir ihbar mı vardı? İncelenen kamu kurumu, denetleyen kamu kurumu, neden böyle bir incelemeye ihtiyaç duyuldu? Bu netleştirilmeli…
Öte yandan, CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz da, facianın hemen ardından Bartın’da grizu patlamasının yaşandığı maden için Sayıştay’ın 2019 yılında hazırladığı raporu paylaştı.
Sayıştay TTK 2019 Yılı Denetim Raporu’nda Bartın Amasra’daki üretim derinliğinin -300 metreye ulaştığı, çalışılan damarlarda gaz içeriklerinin yüksek olduğu, ani gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığı belirtildiği ortaya çıktı.
Geçmişte Soma’da, Ereğli’de, Şırnak’ta ekmeğini, madenin ağzından yüzlerce metre aşağıda çıkarmak için alın terini akıtan insanların ölümlerine şahitlik ettik.
Bugün Bartın’da ölen işçiler, Erzincan İliç’teki siyanür borusu patlaması faciasıyla Fırat’a karışa siyanür ve arsenik, Giresun Şebinkarahisar’da kurşun madeni atık havuzunun patlayarak Kelkit Vadisi’nin ve Yeşilırmak Havzası’nın zehirlenmesi faciası, Soma faciasında ölen işçiler, madencilikteki denetimsizliğin, kontrolsüzlüğün, başıboşluğun, rant için vahşi madencilik yapan sermayeye geçit verilmesinin sonucudur.
Yıllardır hem işçi güvenliği ve sağlığı hem ekonomi hem de iklim krizi açısından sürdürülebilir olmayan bu madencilik faaliyetlerinin uyum ve azaltım politikalarıyla terk edilmesi gerektiğine dair uzmanlar bolca yazıp çizdiler.
Ne varki uzmanların açıklama ve önerilerine Sarayın temsilcisleri en ufak şekilde kulak asılmadıkları gibi iktidarıyla, bürokrasisiyle, sermayesiyle büyük bir iştahla açılmak istenen envayi çeşit maden sahasıyla yeni yeni onlarca belki hatta yüzlerce iş cinayetine davetiyle çıkarıld.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MAPEG) adeta peynir ekmek gibi maden ruhsatı dağıttığı biliniyor.
Enerji Bakanlığı’nın ve MAPEG’in kontrolsüz, denetimsiz ve vahşi madencilik projelerine karşı çevrecilerin, ekoloji örgütlerinin ve avukatların açtığı toplam 7 davada 3 bin 153 maden ihalesinin iptali isteniyor.
Aslında Saray iktidar rant için her alanda orman yasası uyguluyor. Enerji ve madencilik sektörlerinin denetimsizliği, kontrolsüzlüğü, yarattığı rant iştahı ve emek sömürüsü Sayıştay raporlarıyla da belgelenmiş durumda.
Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca’nın soru önergesine verdiği cevapta “2010 ile 2018 yılları arasında Türkiye’de 8 bin 476 maden işletme izni, 106 bin 465 maden işletme ruhsatı verildiği” bilgisi verildi.
Bakan Dönmez, CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün soru önergesine verdiği cevapta ise 2020 yılı itibariyle Türkiye’de maden arama ruhsat sahalarının toplam alanının 7 milyon 709 bin 205 hektar olduğunu gösterdi. Bu Türkiye’nin toplam yüzölçümünün neredeyse yüzde 10’u demek…
Bir ülkenin bu kadar çok maden işletmesiyle ayakta durabilmesi, bunları idare edebilmesi, denetleyebilmesi, yasal sınırlar içinde çalışmasını sağlayabilmesi, bir de işçi güvenliği ve sağlığını önceleyebilmesi mümkün olamaz.
Türkiye’de insanların, doğanın, çevrenin daha fazla zehirlenmesini, aynı zamanda iş cinayetlerini önlemek için çevre örgütleriyle tabip odaları son 2 yılda 766, 305, 344, 699 ve 606 maden ihalesinin ilanının iptali için dava açtı.
Bartın’daki maden faciasından tam 4 gün önce 10 Ekim 2022 tarihinde 148 ve 285 maden ihalesinin ilanının iptali davaları Ankara 13’üncü İdare Mahkemesi’nde açıldı.
Hatta iş öyle bir noktaya gelmiş ki, 4 saat süren 606 maden sahasının ve 34 termik santralin Ankara 11’inci İdare Mahkemesi’nde görülen dava duruşmasının tek bir günde, tek bir mahkemede, tek bir avukat tarafından görülmesi mevzusu Guinesse Rekorlar Kitabı’na resmi başvuru konusu olmuş.
Türkiye’de vahşi, denetimsiz ve kontrolsüz, tamamen kamu veya özel fark etmeksizin sermayenin insafına bırakılmış madencilik faaliyetlerinin bedeli kitlesel işçi cinayeteleri ile ödeniyor. Bundan ders alınmıyor. Soma maden göşünde katledilen 304 işçi için Şeflik rejiminin başı ne demişti,” Bu işin fıtratında var yani” madenlerde gruzi patlar ve işçiler ölür. Herşeyi Allaha havale eden faşist dinci bir iktidarın, işçilerin öncelikle iş güvenliğini sağlaması beklemek saf dillllik olur. İşçiler ve emekçiler sendiakalrda örgütlenip toplumsal güçlerini harekete geçirerek, Saray rejimini ve patronlara karşı hesap sorma bilincini geliştip sıcak tutmadan iş cinayetelerinin önünü barikat öremk güç olacaktır.