Hayalden Gerçeğe Gelelim: Kürt Sorununu Erdoğan’ın Faşist Saray İktidarı mı Emekçi Halkların Birleşik Devrimci Mücadelesi mi Çözer..!

Diyarbakır Newroz’un da yeniden politik sahalara dönen Leyla Zara’nın konuşmasında açıktan Öcalan’ın 2013 yılındaki Newroz’a çağrısına vurgu yaparak, Kürt sorunun Erdoğan iktidarının çözebileceği ve aynı zamanda 1 Nisandan sonrasına dikkat çekerek, yeni bir çözüm süreci olasılığına dikkat çekti.
Son dönemde DEM parti Kürt sorununu herşeyin önüne çıkararak
eski tek bacak politikasına dönme çabası içinde olunduğu görülüyor. Nitekim DEM’deki Kürt orta-burjuva temsilcisi Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Öcalan’ın reformist çizgisine DEM’i Türkiyelileştirme politikasının savunucusu olan Demirtaş’ın da aynı çizgisine çekilmesiyle birlikte, tamamıyla Kürt emekçileri için yıkım olan “çözüm süreci”ne yeniden dönüleceği havası yaratılmaya çalışılıyor. Sanki Kürt halkının özgürlük savaşımının ezilip, dağıtılması ve Güney ve Rojava Kürdistan da dur durak bilmeden süren sınır ötesi operasyonlar, süikastler işgal saldırılarını ve katliamlarını sürdürerek Kürtlerin kendi kaderlerini kendi ellerine almalarının karşısında duran, binlerce Kürdü zindana atıp, iradesine ipotek koyan Erdoğan’ın başında bulunan Saray iktidarı değilmiş gibi, hayali yeni “çözüm süreci” beklentisi yaratılarak bir yerde emekçi halkların birleşik devrimci direnişinin örülmesine yüklenme yerine, yeni umutsuzluğun yolu döşenmekte ve DEM’in Türkiyelileşme politikası göstermelik bir hale getirilmektedir..
Dahası politik koşullar ve veriler, Kürt sorununun çözümünde yeni bir çözüm sürecini gündemde olmadığını gösteriyor.
Herşeyden öncesi T.C devletinin kirli savaş politikaları nedeniyle Kürt özgürlük hareketinin Kuzey Kürdistan’daki askeri hareket alanı daralmıştır. Buradan hareket ettiğimizde Kürt ulusla hareketi, T.C devletini çözüm için masaya çekecek bir konumda değil. askeri alanda TC devleti, Hendek direnişinin ardından alınan yenilgiden itibaren PKK’yi geriye itmiş durumda. Bunu Kuzey Kürdistan da gerçekleştirilen askeri eylemlerde görmek hiçte zor değildir.
Nitekim TC devleti bir yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak ziyaretinin arkasından yeni bir operasyon hazırlığı konuşuluyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “Suriye’de yarım kalan işi tamamlamak”tan söz ederken, öte yandan ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri güçlerini çekme tartışmasını dikkate aldığımızda PKK’nin hareket alanının daraldığı durumda Saray iktidarında “çözüm süreci” beklentisi hiçte gerçekçi olmayacaktır. Bu konuda konferanslar yapılıp tartışmalar sürdürülüyor.
Hatırlanacağı üzere Dışişleri Bakanı Fidan’ın ABD ziyaretinin ardından gerçekleştirdiği Irak ziyaretinde Irak yönetiminin PKK’yi “yasaklı örgüt” ilan etmesi, ABD ile yapılan pazarlıklardan ve ABD’nin bu pazarlıklara bağlı olarak Erdoğan yönetimine alan açmasından bağımsız düşünülemez. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması ve ABD’nin Türkiye’ye 40 F-16 satışı önündeki engelleri kaldırması sonrasında Erdoğan yönetimi, ABD ekseninde daha fazla rol almak konusunda oldukça istekli davrandığı görülüyor. Buradan hareket ile ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri güçlerini çekmesi tartışmasına, bölgede İran’ı dengeleyecek güç olarak TC devletinin dahil olması düşleniyor.
Kuşku yok ki, ABD’nin önceliği Karadeniz ve Kafkasya üzerinden Rusya’yı kuşatmak ve Türkiye’nin bu alanlarda Rusya’ya karşı pozisyon almasını sağlamak olsa da Erdoğan yönetiminin Ortadoğu’da yeni rol ve pozisyon arayışlarına da kapı aralamış gibi görünüyor.
Bu yeni rol ve pozisyon arayışının önemli bir boyutunu da PKK’nin bölgedeki varlığına son verilmesi yada hareket alanının daraltılması hesaplanıyor. Keza bu hesap, öne çıkan tartışma konularından biri olan yeni enerji ve ticaret yollarının “güvenliği” bakımından da gerekli görülüyor.
Tüm bu veriler ışığında baktığımızda “Yeni bir çözüm süreci olur mu?” tartışmalarının gündeme getiriyor. Bazı çevreler ve Kürt sorunu emperyalistlere havale eden Kürt milliyetçi kesimler, ABD’nin Kürtlerin Erdoğan yönetimince tasfiye edilmesine razı olmayacağı beklentisi oluşturuyor. ABD, emperyalizmi için esas olan kendi emperyalist çıkarlarıdır. Efrin’in işgalinde Kürtlerin hamiliğine soyunan ABD’nin, nasıl Erdoğan’ın rejiminin işgaline göz yumduysa aynı şekilde Güney Kürdistan da ve Rojava Kürdistan da da Kürtleri arkadan harçerleme tutumundan geri durmayacaktır.
Haliyle bölgede ABD emperyalizminin çekildiği durumda alanı Erdoğan’ın faşist dinci yönetimin, Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak; Kürt özgürlük hareketini ezmek için her boşluğu sonuna kadar kullanmaktan beis görmeyeceği bir gerçektir.
Nitekim, Irak ve Suriye’ye dair daha yüksek sesle dillendirilmeye başlanan yeni T.C devletinin operasyon hesap ve hazırlıkları da bu gerçeği ortaya koyuyor. Çünkü Erdoğan’ın Kürt ve demokrasi düşmanı faşist dinci yönetimi ve devletin temel politikası, Kürt hareketini ciddi biçimde darbeleyip kazanımlarını ortadan kaldırmak ve olmadı kolunu kanadını kırarak teslim almayı hedefliyor. Bu Kürt düşmanı işgalci ve imhacı güvenlikçi politika, şu ya da bu niyetten değil, Türk burjuvazisinin Kürdistan pazarındaki egemenliğini paylaşmak istememesinden kaynaklanıyor.
Keza, yeni dönemin dinamiklerini anlamak bakımından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak Kürdistan bölgesinde Süleymaniye’deki Kürdistan Yurtseverler Birliğini (KYB) ve PKK ile sürdürdüğü ilişkileri “ulusal güvenlik sorunu” ilan etmesi ve bölgedeki güç dengelerine de bağlı olarak YNK ile sürdürülen ilişkilerin tasfiye politikaları karşısında PKK’ye hareket alanı sağlamasından kaynaklanıyor.
Kürt sorunuyla bağlantılı bölgesel gelişmeler, pazarlıklar ve hesaplar üzerine dururken gerçeklere bağlı kalmak gerekiyor. Aylardan bu yana, DEM yöneticilerinden “Kürt sorununu çözerse Erdoğan çözer” yaklaşımı pompalanarak, sorunun gerçekten demokratik ve halkçı çözümünün emekçi halkların birleşik devrimci mücadelesini örmekten geçtiğini bir yana ittikleri ve aynı nehirde ikinci kez yıkanmaya kalkıştıkları görülüyor.
Çözüm sürecini başlatanı ama masayı deviren devlete egemen olan başında Erdoğan’ın bulunduğu AKP ve FETO klikleri olmuştur.Bugünde devletin resmi inkar ve imhacı Kürt düşmanı politikasında ısrar eden Erdoğan-Bahçeliğinin başında bulunduğu faşist dinci Cumhur iktidarı aynı rolünü oynamaya devam etmektedirler. Haliyle, bugüne kadar halkların birleşik örgütlenme ve direnişinden geçmeyen bütün hesap ve planların nasıl çöp kutusuna atıldıysa bundan sonrakilerin de akıbeti aynı olacaktır. Çünkü Kürt sorunun çözümü, Kürt düşmanlığında sınır tanımayanlar değil, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik belgisini temel alan halkların örgütlü birleşik devrimci direnişiyle çözüleceğini unutmamak gerekiyor.