Bir ayı aşkındır Boğaziçi öğrencileri, üniversitelerine dışarıdan Saray rejimince anti-demokratik bir tarzda rektör atamasına karşı direniyorlar. Üniversitenin öğrenci,çalışan ve akademisyen bileşenlerin tümü de Saray rejiminin kayyum rektör atamasına karşı direnişteler. Bugüne kadar saray rejimi öğrencilerin-akademisyenlerin ve çalışanların önerilerini hiçe sayarak,bildiğini okumaya devam etti/ediyor. Polisi operasyonları, okulun polis kuşatması altında tutulması ve tutuklama terörüne rağmen, Boğaziçi gençliği direniyor.
Boğaziçi gençliği direnişiyle, aynı zamanda diğer üniversitelerin özerk demokratik bilimsel ve parasız eğitim isteminin başını çekiyor. Bilindiği üzere günümüz sorunları oldukça karmaşık. Gelişmeler hızlı. Mücadele yangını etrafımızı sarmış durumda. Olayların bu karmaşıklığında yönümüzü doğru olarak saptamak, doğru hedeflere doğru yollardan ilerlemek gerçekten çetin bir iş. Dünyayı değiştirmek gibi büyük bir amaç için yola çıkmış olanlar, salt bu özlem ve tutkularıyla, sömürücü sınıfa duydukları öfkeyle yol alamazlar. Bu uzun soluklu, çok uzun soluklu bir mücadele ve gerçekten çok çetrefil, karmaşık ilişkiler labirentinde gerçekleşiyor.
Peki bu karmaşada yolumuzu nasıl bulacağız…
Nefesimizi nasıl ayarlayacağız…Onca zikzaklara, dolambaçlara rağmen hedefi
nasıl kaybetmeyeceğiz… Her genç devrimcinin, her gencn karşılaştığı önemli
bir konudur bu.
Daima söylenir ve doğrudur. Mücadelenin hazır reçetesi yoktur. Sürekli değişen
dengelere ve ilişkilere göre, yani değişen somut koşullara göre, mücadele
yöntem ve araçları, dönemsel politikalar belirlenecek tutumlar değişir.
Değişmelidir. Bu değişimi anlamak, kavramak, ona ayak uydurmak, tökezleyip
düşmemek gerekir. Peki bunun yolu nedir?
Çok değişik yerlerden ve çok değişik yaşam koşullarından gelen, çok farklı
karakterlere sahip genç insanların, büyük bir coşkuyla atıldıkları dünyayı
kavgayla değiştirme eylemi, uzun ve dolambaçlarla dolu olduğu için, coşku
zamanla yerini alışkanlıklara bırakır. Coşkunun yeri doldurulmadığı zaman, bu
uzun soluklu mücadelede tökezlemek, yolunu şaşırmak, duralamak ve düşmek neredeyse
bir yazgı halini almaktadır. Bunun önüne geçmek gerekiyor.
Lafı fazla uzatmadan söyleyelim. Tüm bunların önü ancak ve ancak güçlü bir
bilinçle alınabilir. Duru ve sağlam bir bilinç, sadece o, bu olumsuzlukları
engelleyebilir. Coşkunun yerini alması ve gerektiğinde o coşkuya da yön vermesi
gereken bilinç ve örgüttür. Ve sağlam bir bilincin yolu her şeyden önce okumak
ve örgütlenmeden tan geçer.
Her şeyde olduğu gibi bilinç ve örgüt
söz konusu olduğunda da rahatlıkla söyleyebiliriz ki, buraya giden
düz yol yoktur. Ve sadece okumak asla sağlam bir bilinç için yeterli değildir.
Ama okumadan sağlam bir bilinç oluşturmak da mümkün değildir.
Biliniyor. Lenin, genç komünistler toplantısında, tüm bir insanlığın birikimini
özümsemek gerektiğinden bahseder. İyi bir komünist olmanın yolunun buradan
geçtiğinin altını çizer. Ne yazık ki sık sık gözden kaçırılan, kavganın
sıcaklığında “unutulan”, arka plana itilen bir noktadır bu. Oysa kavganın
dışında okumak-örgütlenmek nasıl ki soyut ve amaçsız bir bilgi birikiminden
başka birşey yaratmazsa, okumaya dayanmayan bir kavga pratiği de kof bir
bilinçten başka birşey yaratmaz. Genç devrimcilerin, genç komünistlerin en
temel görevlerinden biri, bu yüzden okumak, örgütlenmek ve eyleme
geçmektir.