Devrimcilerin Yalana Değil Gerçeğe Gereksinimleri Olduğunu Unutma..!

Sorulduğunda hiç kimse yalan söylediğini kabul etmez. Etmez, çünkü yalan söylemenin kötü bir şey olduğu bilinir.
Peki, yalan söylemenin kötü bir şey olduğu biline biline neden yalan söylenmeye devam edilir? Neden bir insan yüzü hiç kızarmadan, hiç bir rahatsızlık duymadan ,gerçekleri ters yüz ederek yalan söylemeye devam eder ? Hem de çoğu kez en yakınlarına, en sevdiklerine, arkadaşlarına, yoldaşlarına öğretmenine, komşusuna söylenir bu yalanlar.
Yoksa, yalan söylemek üzerinde durulmayacak kadar masum bir davranış mıdır? Ya da “herkes hayatında küçük yalanlar söyler” diyenlerin yalanı masumlaştırmalarının(!) arkasına mı gizleneceğiz?
Günlük yaşam içinde yalanlarla sık karşılaşırız. Düzen ilişkileri yalanlar ve bayağılık üzerine kurulmuştur. Hatta öyle şeyler görür ve yaşarız ki, bir insanın nasıl böyle bir hale geleceğine şaşırırız.
Bir kere bu düzenin temeli yalanlar üzerine kurulmuştur. Düzen yalanlarla yönetir. Burjuva siyasetçilerin yönetim tarzı yalan üzerinedir. Televizyonlar, burjuva basın yalanların yayıcısı, sürdürücüsüdür.
Kısacası, hiç tereddütsüz diyebiliriz ki, düzenin harcı yalanlarla karılmıştır ve yalan söylemek düzenin “normal” bir davranışı, düzen kültürünün bir parçası haline getirilmiştir. Dahası, bu düzende yalan söylemek, “uyanıklık”, “işbilirlik” olarak da kutsanmaktadır.
İşte böylesine çepeçevre yalanlarla kuşatılmış bir ortamda, deyim yerindeyse yalan denizi içerisinde yaşıyoruz.
Dostları, arkadaşları, yoldaşları, sevdikleri arasında yalan, hiçbir gerekçeyle meşrulaştırılamaz veya masumlaştırılamaz. Açıktır ki, yalan söylemek aldatmaktır, kandırmaktır. Başka deyişle, dürüst olmamaktır. Bu anlamda da masum ve mazur görülemez.
Yalana, insanlar şu veya bu olumsuz durumdan kurtulmak için başvurur çoğu kez. Ama aslında yalan kimseyi kurtarmaz. Yalan söyleyen asıl olarak kendisini kandırmakta, kendisini aldatmaktadır.
Yalan söyleyen, bunu “alışkanlık” haline getiren insan önce kendisine olan saygısını yitirir. En kötüsü yaptığının yanlış ve kötü bir şey olduğunu bile bile bunu sürdürmesidir.
Kime yalan söylüyorsak, ona saygısızlık ettiğimizi, ona değer vermediğimizi, onu aldattığımızı, kandırdığımızı bilmeliyiz. Çıplak gerçek budur.
Yalan söylemek bu düzenin bize en kötü miraslarından biridir. Yalan, bir insanın ahlaki değerlerini yavaş yavaş aşındırır, onu giderek yozlaştırarak, düzenin duygusuz, bencil, kendisine saygısı olmayan bir insanı haline dönüştürür.
Yalanlarla kuşatıldığımız bu düzende, yalandan uzak durmalıyız. Yalanın olduğu yerde ilişkilerde güven, dostluk, samimiyet, arkadaşlık, yoldaşlık da yara alır. Anneler babalar çocuklarını, gençler arkadaşlarını, yalanın yanlışlığı, halk değerlerini nasıl tahrip ettiği noktasında eğitmeli, uyarmalıdırlar…
Yalanlarla yaşamayı, bize yalan söylenmesini de kendimizin söylemesini de kabul etmemeliyiz. Tersine, sözüne güvenilir, “başı gitse de doğru söylemekten kaçmayan” devrimci insanlar olmalıyız. Kapitalist burjuva düzenin bizi riyakarlaşmış, yalancılaşmış kişiler haline getirmesine, bu tür yozlaşmış davranışların normal görülmesine izin vermemeliyiz