Çuvaldızı Kendimize Batırarak Ayağa Kalkıp İlerlemeliyiz: Önce Kendimiz Örgütleyerek Kitleleri Devrim İçin Örgütleyip Kavgaya Katmak İçin Engelleri devrimci İrademizle Aşalım..! Devrimci Çalışmaya Sıkıca Sarılmadan Gevşeklik ve Yarım Devrimcilikten Kopuş Sağlanamaz.

Devrimci yaşam ve mücadele, sayısız unsur ve birbiriyle bağlantılı sayısız halkalardan oluşan sonsuz bir harekettir. Kısacası devrimcilik kişinin kendisinden başlayarak sürekli değişim ve dönüşüm içinde olmaktır. Var olanla yetinmek aslında yenilenme ve ilerlemenin bir şekilde karşısında durmak demektir. Haliyle devrimci bir kişi, yaptıklarını ve kendi enerjisini ne ölçü de verimli ve planlı kullanıyorum, devrimci görevlere ne kadar sıkıca sarılıyorum sorularını sorup kendini sorgulayıp denetlemiyorsa, haliyle kişi yaptıklarıyla hep aynı şekilde ilişkilenir ve hep aynı bilinç seviyesinde kalır. Bu durumda, ne yaptıklarımızın daha iyi olmasını sağlar ne de komünist bireylerin gelişimini süreklileştirir.
Elbette iş bunla kalmaz, devrimci değerlere yabancılaşma üreterek ideolojik savrulma ve ardında var olanı kutsamaya götürür kişiyi. Bugüne kadar koştuk, çaba gösterdik ama pek bir ilerleme sağlayamadık diye düşünmeye başlanır. Ama bunun nedenini kendi den değilde kendi dışında aramaya yönelir ve hep kendisini eleştiri silahının dışında tutarsa burada gelişme olmaz. Çoğu zaman çalışmalarda memnun değil ama bu olumsuzluğun aşılması için sıkı engel tanımaz bir devrimci çalışmaya yönelmez. Aksine zorunlu sınırlı ve zorunlu olarak yapılanların arkasına gizlenilerek var olanla yetinir, yaptıkları sıradan bir kaçışı büyük çalışma olarak görüp göstermeye çalışır. Peki bu yarım devrimcilik yada boş zamanı kullanma ile sınırlı devrimcilik, ne kadar bizi gerçek anlamda iddialı devrimci yapar?
Dahası bu duyguların yaşanmasında devrimci yaşamla, kendimizle ve yaptıklarımızla kurduğumuz ilişkinin hiç mi payı yok ? Devrimci olmanın önemli niteliklerinden biri planlı çalışma, hedefe bağlanma, değişim ve yenilenmenin süreklileştirilmesidir. Bu başarılmadığında kafa yormadan alışkanlıkla hareket edilerek başarı yakalanamaz.
Devrimin, kendi gelişiminin sorunlarına kafa yormayan, uğraşlarını daha iyi yapma çabası içinde bulunmayan bir yoldaşın devrimciliği zamanla rutin, bilinenleri tekrarlayın var olanla yetinen bir alışkanlığa dönüşür. Alışkanlıkla yapılan devrimci pratik rutin duygusuna yol açarak, bireyde memnuniyetsizlik ve isteksizlik oluşturur; devrimcilik bir yaşam, yol ve duruş biçimi olmaktan çıkarak bir yerde “işe” ve yüke dönüşür. Yani öncelik devrimci mücadele değil, öncelik ailemiz, ailemizin daha iyi yaşaması, birey olarak kendimizin daha iyi yaşaması, daha giyinmesi, daha iyi barınması ve daha iyi eğitim alması.
Yani emekçilerin yaşamında kopuk ve rahat konformist bir yaşama dümen kırılması ki, burada militan devrimcilik değil bürokrat iddiasız devrimcilik ortaya çıkar. Şöyle bir etrafımıza bakalım emekçilerden daha iyi ve daha rahat yaşam içindeyiz ve bunu daha da ileriye çekmeye çalışıyoruz. Kitlelere gitme, onları kazanma devrimcileştirme de yada örgütlü bir hale getirmede başarılı değiliz. Yıllardan bu yana gösterilen çabanın sonuçta yeni ilişkiler yaratmada istenilen başarının ortaya çıkmadığı bir sır değil. Bu durumda rahatsız olmak gerekirken onunla yaşamaktan beis görmüyoruz. Hem yeni ilişki yaratma ve hem üretime katılıp mücadeleye destek olmada, başarılı olunduğu söylenemez. Bu alanda olumsuz bir pratiğin içinde olduğunu söylememiz hiçte yanlış olmayacaktır.

 Yine olanakları kullanma da yeterli titizliğin gösterildiği söylenemez. Hep hazırı tüketen bir konumda duruyoruz. Buda bizleri iddialı ve davaya sıkıca sarılmış devrimci olmamızın önünde büyük engel oluşturuyor.
Devrimci yaşam ve mücadele, sayısız katman ve birbiriyle bağlantılı sayısız halkalardan oluşan sonsuz bir hareket, değişim ve dönüşüm sürecidir. Yaptıklarını ve kendini sorunlaştırmayan devrimci birey yaptıklarıyla hep ayn ışekilde ilişkilenir ve hep aynı bilinç seviyesinde kalır. Bu durumda ne yaptıklarının daha iyi olmasını sağlar ne de komünist bireylerin gelişimi süreklilik kazanır. Bununla kalmaz, devrimci değerlere yabancılaşma üreterek ideolojik kanama başlar. Şüphesiz bunlar kaçınılmaz değildir. Örneğin yayın dağıtımı da onun içeriğiyle ilişki kurarak yapıldığında durumda aynı şeyler söylemekten kaçınılır. Her ayda güncellenerek değişen ajitasyonlu gazete yada yayın dağıtımı halkta da “hep aynı şeyler” duygusunun önüne geçerek ,farklı ilgi ve tepkilerin oluşmasına olanak tanınmış olur. Dağıtıma çıkmadan onu okuyan; içeriğini anlama ve özümseme çabası içinde olan; “en etkili tarzda emekçilere nasıl ulaştırırım” kaygısını sürekli diri tutan; halkla karşılıklı etkileşime giren; onların söylem, istek ve tepkilerinden öğrenen; bu doğrultuda kendisini yenilemeye çalışan komünist sürekli biçimde gelişir.
Basın yayın dağıtımıyla her seferinde daha derinlikli ilişki kuran komünist sadece biçimde aynı işi yapıyordur. Özünde ise her zaman dağıtımla kurduğu ilişki değişmektedir. Kiminde ajitatörlük becerisi gelişir; kiminde yanı sıra propogandacı ve/veya örgütçü özellikleri gelişir. Artık sadece bir dağıtımcı değildir; aynı zamanda bir ajitatör, propagandacı ve örgütçüdür. Aynı şekilde ajitatörlüğü, propogandacılığı ve örgütçülüğü kendisi için sorunsallaştıran, bu niteliklerinin çıtasını yükseltmeye ve yeni devrimci nitelikler ve beceriler kazanmaya devam eder.
Bu gelişmenin devrimci doğası gereği yeni dağıtımcılar örgütlediğimizde dağıtımda giderek boşa çıkacak, başkaca devrimci görevlere yoğunlaşma, çok yönlü gelişme olanağı bulacaktır. Burada en kritik halkalardan birinin kitlelerle kurulan dönüştürücü etkinin, toplam devrimci faaliyetin karşılığının somut olarak görülmesi olduğunun iyi ve derinlikli kavranması gerekir. Zira devrimci faaliyetin sonuçlarından güç ve istek tazelenmesi örgütleyebilmekte devrimci militanın önde gelen temel görevidir. Basın yayın dağıtımı, kolektif örgütleyici araç olarak işlevini ancak etkin bir özne ile tamamlar. Bu ise dağıtımı örgütlerken emekçi halklarımızı ve kendini devrimci ihtiyaçlar doğrultusunda örgütlemeyi şart koşar. Kendini, emekçileri, örgütü ve devrimi örgütleyemeyen, başarı üretmeyen bir dar pratik çalışma tarzı kaçınılmaz olarak memnuniyetsizlik ve şevksizlik üretir. Devrimci militan tam da bunun bilincinde olarak kendi eylemini başarılı, verimli ve sonuç alıcı tarzda geliştirmekle sorumludur. Devrimci isteği ve tutkuyu beslemek, örgütlemek ve yükseltmek her devrimci militanın özel ideolojik-örgütsel görevi olduğu unutulmamalıdır.   Kaldı ki yayın dağıtımı herhangi bir başkaca devrimci görevden daha az değerli değildir. Devrimin ihtiyaçları uzun yıllar aynı devrimci görevleri yapmak zorunda bırakabilir. Her seferinde aynı ruh ve şevkle donanmanın yolu, devrimci görevlerle kurduğumuz ilişkiyi yukarıda belirttiğimiz tarzda ele almaktan geçiyor. Aksi halde kendini tekrar ediyormuş duygusu, rutinleşme ve şevksizlik kaçınılmaz hale gelir. Bu durum devrimci görev ve değerlere yabancılaşma ürettiğinden, ideolojik erozyona zemin oluşturduğundan bu tehlike özel bir dikkat ve itina gerektirir. Diğer yandan yenilenmekte zorlanan, kendini tekrar etmeye başlayan , şevksizlik ve rutinlik duygusu yaşayan devrimcilerin önünü açmanın yol ve yöntemi üzerinde kafa yormak önemlidir.
Tıkanıklığın kaynağını tespit etmek öncelikli bir görevdir. Mesela günümüzü iyi planlamalı ve işlerimizi devrimci görevlere göre düzenlemeliyiz. Herşeyi ailesinin beklentileriyle mücadelenin gerekleri arasında sıkıştıran, her gün ailesinin duygusal basıncı altında sorun yaşayan bir devrimcinin bu durumu aşmadan iyi ve verimli bir devrimci olması beklenemez. Yoldaşlar karşı karşıya kaldıkları mücadelenin sorun ve zorluklarıyla başa çıkamayıp “idareciliğe” sürüklenmiş ise bir dönem yakın durmak gerekebilir. Dar pratik içinde boğularak ufku daralmış yoldaşın tıkandığı noktalara ışık tutarak, örgütün ve M-L teorinin temel görüşlerinin kavratıldığı eğitim gerekebilir. Veya kapsamlı sorular yönelterek, kendi pratiği üzerine düşünmeye ve sonuçlar çıkarmaya yöneltilebilir.
Daha da önemlisi her devrimcinin günlük pratiğin peşinden sürüklenmekten kurtulup günlük yaşamın ve mücadele pratiğinin komutanı olmak için günlük, haftalık, aylık, altı aylık, yıllık çalışmaları üzerine periyodik olarak düşünme, gelecek için sonuçlar çıkarma, planlama alışkanlığı edinmek/edindirmek yararlı olur. Bireysel gelişim stratejileri çıkarıp kolektife mal etmekle pekiştirilebilir. Belli kaygıları olan veya sınırlılıklarını aşmakta zorlanan bir yoldaşın bu durumunu görmezden gelerek, sadece yaptığı ve yapamadığı işler üzerinden değerlendirmek; hiç bir sorunu yokmuş gibi ilişki kurmayı sürdürmek ne kadar doğru? Bazı sorunların kendiliğinden pratik içinde aşılabildiğini kim inkar edebilir? Bu ne kadar doğruysa bunu yol yapmak da o kadar yanlıştır. Esasta sorunlarken kendiliğindencilikle aşılmaz. Sorunlar, görerek, tanıyarak, anlayarak ve çözmek için yol yöntem bularak onların üzerine iradi olarak giderek aşılır. Bütün bunlar aynı zamanda ideolojik sarsıntının emareleri. Bireysel yaşamdan yoldaşlık ilişkilerine ve mücadelede kendini var ediş tarzı gözden kaçırılabilecek şeyler değildir.
Yoldaşlarla ‘iş’ ilişkisine indirgenmiş bir ilişkileniş, bütün bu sorun ve yaşanması muhtemel şeyler karşısında seyirci kalmaya mahkum eden devrimci görev ve değerlere yabancılaşma ürettiğinden, ideolojik erozyona zemin oluşturduğundan bu tehlikeye özel bir dikkat ve itina göstermek gerekiyor.
Esasta sorunlar kendiliğindencilikle aşılmaz. Sorunlar, görerek, tanıyarak, anlayarak ve çözmek için yol yöntem bularak onların üzerine iradi olarak giderek aşılır. İddiasız, yarım ve var olan etrafında dönüp duran devrimcilikten çıkış için daha fazla kendi eksiklik ve zaaflarımız üzerinde yoğunlaşarak, her yerde her alanda kitlelere uzanmalı ve Onları örgütleyip kavgaya katmalı ve ideolojik-politik çözümlemelerimizi ete-kemiğe büründürmeliyiz. Bunun içinde önce kendimiz devrimci temelde örgütleyip kalıba dökerek, bencil ve bireyci yanlarımıza savaş açarak ilerlemeliyiz. Tüm yoldaşlara, ortak devrim ve sosyalizm savaşımımızda başarılar diliyoruz.!
21.Mart-2023
Halkın Birliği