İşçi sınıfının haklarındaki tırpanlanma, en fazla
kadının görünmeyen ev içi emeği üzerine yansıyor. Geçmişte sağlanan hakların
önemli bir kısmının, yani yaşlı, çocuk ve hasta bakımının piyasalaşması, birçok
kadını eve bağlayarak üretimden (doğal olarak da “ekonomik özgürlüğünden”)
uzaklaştırıyor ya da bu işleri bir başka kadına devredebilmek için hem saat hem
de yoğunluk olarak daha fazla çalışmayı dayatıyor. Hatta bu görevlere artık
yenileri ekleniyor. Kadın, kocasının/çocuğunun/kardeşinin güvenli çalışması
için delik deşik olan ve uzun bir süre daha kullanılmak durumunda olan
tulumunu/pantolonunu/eldivenini onarıyor. Gece, kocası/çocuğu/kardeşi eve
geldiğinde, işyerinde ciğerine çektiği zehri atsın diye ne olursa olsun yoğurt
yediriyor. İşyerinde öğle yemeği verilmiyorsa yemek niyetine ekmek arası bir
şeyler hazırlıyor. Şimdi, kadının emek süreci ve üretim ilişkileri içindeki
görünmeyen emeğini “görünür kılmak” üzere ilk olarak bekâr işçilerin
evlerine sonra da ailesi olan işçilerin evlerine bakalım. Bu evlere rengini
veren temel ayrımın geçici ve kalıcı işçilik olduğunu görülecektir.
Bekâr evleri
Bekâr evleri geçici bir dönem için kurulmuştur, işçinin, büyük şehirde,
çalışacağı kısa dönem için. Yatak başına para verilir, tabak, çatal, bardak
gibi temel ev eşyaları pek bulunmaz. Yemek, gündelik alışverişte alınan
öte-beri ile yapılır, çamaşır gibi bazı ev işleri ise piyasadan alınan bir
metadır. Köylerinden yada küçük kentlerinden kopup para biriktirmek için
çalışmaya gelen ve bu evlerde yaşayan işçinin iki seçeneği vardır: Yeniden
üretimlerini tam anlamıyla gerçekleştirmek için aldıkları ücretin önemli bir
kısmını daha çalışırken harcamak ya da biyolojik varlığının yeniden üretimi
için gerekli ev içi etkinliklerin bir kısmından vazgeçmek. Çünkü günlerinin
uzun bir saatini çalıştıkları için dinlenmek ve ev içindeki işlerini yapmak
için ayırabilecekleri zaman kalmaz. Bir örnekle ifade edersek, haftanın 5 günü
çalışan, günde 8 saat çalışıp 8 saat uyuyan bir işçi için geriye kalan 8 saat
sonu, kendini yeniden üretmek için kısmen yeterli olabilecek bir zamanı ifade
eder. Ancak, bekâr evlerinde çalışanların rutin olarak 12 saat ve daha fazla
çalışması, -neredeyse bir kural olarak- birçok sektörde Cumartesi gününün de
çalışma günü olması, çoğunlukla Pazar günü çalışmalarının yaygın görülmesi, bu
durumu değiştirir. Bu açıdan uzun çalışma saatlerine imkân veren “ev kadınının”
yokluğu, işin sürekliliğini zora sokar.
Aile hayatının rolü
Kapitalist, emek sürecinde, artan talebe karşılık gelen kapasite artışını
yaratma, işçi örgütlülüğünü dağıtma ve işçiler arasında reka-bet yaratarak
ücretleri düşürme gibi nedenlerle “değeri düşük işlerde” geçici işçilere
ihtiyaç duyar. Sürekli yapılan, teknik bilgi ve deneyim gerektiren işlerde de
kalıcı (kadrolu)işçileri tercih eder. Üstelik aynı zaman ve mekânda, hem geçici
hem de kalıcı işçiliğe ihtiyaç duyar. Aile evlerinde kalıcı ve düzenli bir
yaşam kurulmuştur, bir rutin söz konusudur: Çamaşır yıkama, evi temizleme,
hasta-çocuk-yaşlı bakımı, bulaşık, yemek hazırlama, ütü yapma, çocukların
ödevlerine yardım etme, çocukları okulları için hazırlama, kocayı işi için
hazırlama… Tekrar eden bir rutin, hem kapitalist için işçinin yeniden üretimini
garanti altına alır ve yeniden üretim maliyetini azaltır hem de işçinin nitelikli/deneyimli
bir işçiye dönüşebilmesi için gerekli boş zamanı ve parasal olanağı sunar.
Kadının görünmeyen emeği
Yaratılan artı değer miktarını artırma potansiyeli taşıyan aile rutinleri ve
bunun temel dayanağı olan kadının görünmeyen ev içi emeği, hem doğrudan erkek
işçi tarafından hem de onun (ya da işçi adayı olan öğrencinin) aracılığıyla,
yani dolaylı olarak, kapitalist taraın-dan kullanılır. Erkek işçi için “evli
barklı adam”olmak hem bir statü göstergesidir ve soyunun devamı demektir hem de
daha “insani koşullarda yaşamak” anlamına gelir. Kapitalistler ise uzun çalışma
saatlerini kaldırabilen işçilere sahip olur. Dahası, sadece kadrolu-nitelikli
işçilerine emanet edebildiği pahalı makinelerini kullanabilen bu işçilerin
yaratacağı artı-değerin ellerinde kalmasını garantiler. Yoğun teknoloji
kullanımı, Türkiye gibi ülkelerde, ancak kalıcı işçilerle mümkün olur. Bu
anlamda coğrafyamızda kapitalistin sermaye biriktirmesinin uğraklarından biri
haline gelir, kadının görünmeyen ev içi emeği. Söz konusu mekanizma işçi
sınıfının görece daha iyi koşullarda yaşayan ve kendine orta sınıf diyen
kesiminde de (bankacı, doktor, mühendisler gibi) benzer bir biçimde işler.
Kadının görünmeyen ev-içi emeğini dolaylı olarak kapitalistin hizmetine sunan
bu yapı, aynı zamanda bu emeği ev içindeki erkeğe direkt olarak sunar. Bu
açıdan sosyal hakların ve bakım hizmetinin devlet yerine sermayeden istenmesi
çok önemli bir taleptir.
Kadının ev içi görünmeyen emeğinin varlığı, biyolojik ve maddi yeniden üretim
koşullarını erkek işçi için iyileştiriyorken, aynı zamanda nitelikli işgücünün
gerçekleşmesi için ihtiyaç duyulan ortamı da hazırlıyor. Ev içi görünmeyen emek
yoluyla yaratılan boş zaman, nitelik kazanmak için alınması gereken mesleki
eğitimin olmazsa olmazı. Aynı zamanda iş bulma garantili mesleki kurslar,
sertifika programları, meslek okullarındaki mesleki ayrımlar de çoğu zaman
cinsiyete dayalı.
Daha nitelikli-teknik işler için erkekler, emek yoğun-dikkat ve yaratıcılık
gerektiren işler için ise kadınlar uygun görülüyor. Riski ve zararı
hiyerarşinin alt basamaklarındakilere yansıtma yoluyla ayakta kalma(altta
kalanın üzerine basarak yükselme patriyarkal kapitalizmin temel dinamiklerinden
birisi. Bir firma, işi organize ederken, riskleri nasıl fason ve taşeronlarına
yıkıyorsa; fason ve taşeronlar da zarar ve riskleri, nasıl iş devrettikleri
götürücülere ve işçilere aktarmaya çalışıyorlarsa, işçilerde kendi yüklerinin
aktarabildikleri kısmını, eşleri, anneleri ya da kardeşleri olan kadınlara
yansıtıyorlar. Kadın, sevgi ve fedakârlık hissi ile temellendirerek daha iyi ve
“rahat” yaşam koşulları umuduyla bu işleri gönüllü olarak yapıyor. Patriyarkal
kapitalizm, anneliği ve ev hanımlığını yücelterek bu mekanizmayı
sağlamlaştırıyor. Erkek işçinin nadiren tüm ailenin bakımını sağlamaya yeterli
derecede kazanması mümkün olsa bile, patriarkal yapı, bu kazancın nasıl
harcanacağı konusunda da ortaya çıkıyor.